Patrick Watson Konseri ve DasDas’a İlk Gidişim

Published On: Mart 25, 20257,2 min readBy Categories: Günlük, Müzik

Konser Öncesi Hazırlığım

22 Mart 2025 Cumartesi akşamı, uzun zamandır dinlediğim ve canlı performansını görmek için sabırsızlandığım Patrick Watson’ın İstanbul konserine gitmek için hazırlandım. Beş yıl aradan sonra yeniden İstanbul’a gelen Watson için biletimi önceden almıştım ve konser günü büyük bir heyecanla DasDas’a doğru yola çıktım.

Daha önce DasDas’a hiç gitmemiştim, bu yüzden konserden birkaç gün önce mekan hakkında biraz araştırma yaptım. İstanbul’un Anadolu yakasında, Ataşehir’de bulunan DasDas’ın, kentin önemli kültür-sanat mekanlarından biri olduğunu öğrendim. Konser saati 21:00 olduğundan, trafiğe takılmamak ve mekanı biraz keşfetmek için erken gitmeye karar verdim.

DasDas Hakkında Bilgiler

Araştırmalarım sırasında, DasDas’ın 2017 yılında oyuncu Mert Fırat, Didem Balçın, müzisyenler Harun Tekin, Koray Candemir ve Mars Entertainment kurucularından Muzaffer Yıldırım tarafından kurulduğunu öğrendim. Mekan ilk olarak Watergarden’da açılmış, sonra 2018’de şu anki yeri olan Metropol İstanbul’a taşınmış.

DasDas, üç farklı sahneye sahip: DasDas Sahne, Açık Sahne ve Alternatif Sahne. Ana salon yaklaşık 800 metrekarelik bir alanda 600 kişi kapasiteli ve tiyatro düzeninden konser düzenine dönüştürülebiliyor. Konser düzeninde kapasitesi 2000 kişiye kadar çıkabiliyormuş.

Mekanın “SMASH by DasDas” adlı kendi yiyecek-içecek bölümü var ve etkinlik öncesi/sonrası vakit geçirmek için ideal görünüyordu. Foursquare yorumlarında genellikle olumlu değerlendirmeler gördüm – özellikle sahne ve ışıklandırma övgü alıyordu, ancak bazı kullanıcılar oturma düzeni hakkında şikayetçiydi.

DasDas sadece konserler değil, tiyatro gösterileri, stand-up gösterileri, festivaller, sergiler ve gastronomi deneyimleri gibi çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyormuş. Patrick Watson’ın yanı sıra birçok uluslararası sanatçıyı ağırlamış.

Konser Öncesi İzlenimlerim

Metropol İstanbul’a vardığımda, büyük bir alışveriş merkezi kompleksi içinde yer alan DasDas’ı bulmak biraz zaman aldı. Bence alışveriş merkezi otoparkından itibaren yönlendirme tabelaları olsa çok daha iyi olur. Neyseki içeride olmanın avantajıyla, hava durumundan etkilenmeden ve araç park sorunu yaşamadan mekana ulaşabildim.

DasDas’a girdiğimde, şık ve modern tasarımı hemen dikkatimi çekti. Henüz erken olmasına rağmen, mekan Patrick Watson hayranlarıyla dolmaya başlamıştı bile. SMASH’te bir şeyler atıştırmak ve bir şeyler içmek için zaman buldum. Personel oldukça ilgili ve yardımseverdi.

Konser saati yaklaşırken, ana salona geçtim. Işıklandırma ve sahne düzeni gerçekten güzeldi – 130 adet DTS projektörünün kullanıldığını duymuştum ve görsel deneyimin önemli bir parçası olacağı belliydi. Acemi olmama rağmen, yorumlardaki önerileri dikkate alarak orta kısımlarda bulunmayı seçitim ve sahneyi net bir şekilde görebiliyordum.

Işıklar kısıldığında ve Patrick Watson sahneye adım attığında, DasDas’ın atmosferi tamamen değişti. Beş yıl aradan sonra İstanbul’a dönen Watson’ı izlemek için ideal bir mekan olduğunu düşündüm.

MADRID, SPAIN – APRIL 18: Canadian singer-songwriter Patrick Watson performs on stage at Villanos on April 18, 2024 in Madrid, Spain. (Photo by Mariano Regidor/Redferns)

Konser ve Patrick Watson’ın Büyüleyici Dünyası

Patrick Watson ve grubu sahneye çıktığında, salon tamamen sessizleşti. 1979 doğumlu bu Montreal’li sanatçı, kabare pop, klasik müzik ve indie rock’ı eşsiz bir şekilde harmanlayan müzikal kimliğiyle beni hep etkilemiştir. Sahneye mütevazı bir şekilde geldi, ama piyano başına geçtiği anda enerjisi tüm salonu sardı.

Konser, “Wave” albümünden parçalarla başladı ve Watson’ın kişisel trajedilerinden ilham alan bu hüzünlü, lo-fi estetiğini canlı dinlemek gerçekten derinden etkileyiciydi. Watson’ın falsettosu Jeff Buckley ve Rufus Wainwright’ı anımsatan operatik bir güzelliğe sahip, ama aynı zamanda çok daha samimi ve gösterişsiz. “Wave” albümündeki parçalarda hip-hop ve R&B etkilerini hissettiren daha doğrudan ve savunmasız bir anlatım tarzı buldum.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Watson, deneysel enstrümantasyonla beni şaşırtmaya devam etti. Bisiklet zilleri, megafon ve hatta kaşık gibi alışılmadık nesneleri çalgı olarak kullanması, sahne üzerinde adeta bir ses laboratuvarı yarattı. Bu yaratıcı yaklaşım, Pink Floyd ile yapılan karşılaştırmaları haklı çıkarıyor. Bir ara “Wooden Arms” albümünden performans sırasında “bisiklet şehri sesi” dediği Beijing parçasını dinlerken kendimi gerçekten uzak bir şehirde hissettim.

Watson, şarkılar arasında seyirciyle sohbet ederken, Québécois kimliğinden ve Montreal müzik sahnesinin benzersizliğinden bahsetti. Kendisini müzikal kategorilere sokmaktan hoşlanmadığını ifade ederken, grubunu “müzikal hırsızlar” olarak tanımlaması ve farklı sanatçılardan esinlendikleri öğeleri samimiyetle anlatması çok etkileyiciydi.

2007’de Polaris Müzik Ödülü’nü kazanan “Close to Paradise” albümünden çaldıkları parçalar, salondan büyük alkış aldı. Albümün indie dünyasına kattığı fantezi unsurları canlı performansta daha da belirgin hale geldi. Şarkı sözlerindeki çocuksu merak ve dünyadan anlık görüntüleri ele alan yaklaşımı, Watson’ın dünyaya farklı bir mercekten baktığını hissettiriyor.

“Adventures in Your Own Backyard” albümünden parçalar çalarken, Watson bu albümün önceki çalışmalarına göre daha şarkı odaklı olduğunu anlattı. Bu bölümde daha az deneysel ama daha duygusal bir müzikal yolculuğa çıktık. Watson’ın şarkı yazma konusunda kendini zorladığını söylemesi, bu parçalardaki içtenliği açıklıyor.


Konser ilerledikçe, “Love Songs for Robots” albümünden parçalara geçtik. Bu albümdeki synth ve elektronik unsurlar, 60’lar-70’lerin müziklerinden izler taşıyan retro bir havayı hissettirdi. Watson’ın deneysel yaklaşımları ve duygusal derinliği, bu parçalarda da beni derinden etkiledi.

Son albümü “Better in the Shade”den de birkaç parça dinledik. Piyano odaklı, tatlı ve tutkulu estetiği ile Watson’ın müzikal yolculuğundaki olgunluğu gösteriyordu. Vokaldeki efektler ve şarkıların katmanlı yapısı, DasDas’ın akustiğinde mükemmel yankılandı.

Konserin en çarpıcı yanlarından biri, Watson’ın başlangıçta enstrümantal ve film müziği benzeri yaklaşımdan zamanla daha şarkı odaklı bir tarza, sonra tekrar deneysel unsurlara yönelen sanatsal evrimini canlı olarak deneyimlemekti. Sanatçının kendisinin de belirttiği gibi, film müziği bestelemeyi sevdiği ve bunu şarkı yazmaktan daha kolay bulduğu hissediliyordu – çünkü film müziğinde hikaye zaten var, şarkı yazarken hikayeyi kendisi yaratmak zorunda.

Belki de en büyüleyici anlardan biri, Watson’ın şarkıların arasında müziğinin “rüya gibi” ve “eterik” olarak tanımlanmasının bilinçli bir çaba olmadığını, sadece dinleyiciyi farklı bir yere taşıma arzusundan kaynaklandığını söylemesiydi. Bu açıklamanın ardından çalınan “Je te Laisserai des Mots” parçası, tüm salonu büyüledi.

Konser boyunca grubun enstrümanları kullanma biçimi ve yarattığı zengin ses katmanları, Watson’ın şarkılarının bir “puzzle” gibi bir araya geldiği ve her üyenin kendi enstrümanında kendi partisini yazdığı açıklamasını doğrular nitelikteydi. Özellikle Mishka Stein’ın katkıları, müzikal dokuyu zenginleştiriyordu.

Patrick Watson’ın canlı performansı, eleştirmenlerin de sık sık vurguladığı gibi, stüdyo kayıtlarının çok ötesine geçen bir deneyimdi. Sahne karizması, doğaçlamaları ve seyirciyle kurduğu etkileşim, DasDas’ın sıcak atmosferiyle bütünleşerek unutulmaz bir gece yarattı.

Konser bittiğinde, Watson’ın müziğinin deneysel yaklaşımı, derin duygusallığı ve alışılmadık enstrüman kullanımı sayesinde çağdaş müzikte neden bu kadar özgün ve yenilikçi bir yere sahip olduğunu daha iyi anlamıştım. Dinleyicisine sunduğu duygusal derinlik ve beklenmedik müzikal yolculuk, DasDas’ın etkileyici mekanında muhteşem bir şekilde hayat buldu.

İçeriklerden Haberdar Olun!

Yeni eklenen içeriklerin mail adresinize gelmesini ister misiniz?