Aort Diseksiyonu, Vücudumuzun Ana Yolundaki Genişleme Nedir?
Değerli hastalarım, son dönemde ülke gündemini meşgul eden Sırrı Süreyya Önder’in geçirmiş olduğu aort diseksiyonu rahatsızlığı üzerine sizlerle önemli bilgiler paylaşmak istiyorum. Bu vesileyle, kalbimizden çıkan ve vücudumuza hayat veren ana kan damarımızdaki tehlikeli bir durum olan aort anevrizması hakkında detaylı bir konuşma yapmayı uygun gördüm.
Öncelikle, kısaca Sırrı Süreyya Önder’in kim olduğunu hatırlatalım. Önder, çağdaş Türkiye’nin en dikkat çekici ve çok yönlü figürlerinden biridir. Yönetmen, senarist, yapımcı, oyuncu, gazeteci ve siyasetçi kimliklerini bünyesinde barındıran Önder, Türkmen kökenli bir aileden gelerek Adıyaman’dan Türkiye’nin siyasi ve kültürel sahnesinin merkezine uzanan bir yolculuk yapmıştır. Halihazırda Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanvekili olarak görev yapmaktadır.
15 Nisan 2025 akşamı Önder, ani bir kalp rahatsızlığı geçirdi ve acilen İstanbul Şişli’deki Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırıldı. Saat 22:41’de hastaneye vardığında nabzı alınamayan Önder’e acil müdahale edildi ve yapılan muayenelerde Tip I Aort Diseksiyonu teşhisi konuldu. Yaklaşık 12 saat süren zorlu bir ameliyatın ardından yoğun bakıma alınan Önder’in durumu halen kritik olarak değerlendirilmektedir.
Aslında Önder, bundan yaklaşık bir yıl önce TBMM Genel Kurulu’nu yönetirken yaptığı bir konuşmada, “Benim beynime Genel Kurulu yönetirken pıhtı attı. Gittik; işte her şer bir hayra gebedir; pankreasta tümör çıktı. Aort anevrizması, beyne pıhtı atmasıyla beraber yaşandı. Ağır da bir tedavi görüyorum” ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklama, onun zaten bilinen ve takip gerektiren bir Aort Anevrizması (damar genişlemesi) sorunu olduğunu ortaya koyuyordu.
Kardiyoloji Uzmanı Hocamız sevgili Prof. Dr. Bilal Boztosun’un açıklamasına göre, Önder’in anevrizmasının yaklaşık 4.6 cm olduğu ve yakın takip gerektirdiği biliniyor. Ancak uzmanlar, bazen daha düşük boyutlarda da yırtılma olabildiğini vurguluyor.
Peki nedir bu aort anevrizması ve neden bu kadar tehlikelidir?
Aort Nedir ve Anevrizma Ne Demek?
Aortu şöyle düşünelim: Kalbimizden çıkan, yaklaşık bir bahçe hortumu kalınlığında, şehrin merkezinden çıkıp tüm mahallelere su taşıyan ana su borusu gibidir. Tüm vücudumuza oksijen ve besin taşıyan kanı dağıtır.
Normal koşullarda aort, kalpten çıktığı yerde (yaklaşık bir yetişkinin baş parmağı kalınlığında) 3-4 cm çapındadır ve karın bölgesine doğru inildikçe (yaklaşık bir serçe parmağı kalınlığında) 2-2.5 cm’ye kadar daralır.
Anevrizma ise, bu borunun herhangi bir yerinde, normal çapının en az %50 fazlasına veya 1.5 katına genişlemesi durumudur. Bir balonun hava ile şişmesi gibi düşünebilirsiniz. Karın bölgesindeki aort için 3 cm üzeri genişleme artık patolojiktir.
Bunu bir su borusunda oluşan şişlik veya baloncuk gibi düşünebilirsiniz. Su borusunda oluşan bu baloncuk nasıl ki zamanla incelip patlayabilirse, aorttaki anevrizma da büyüdükçe duvarı inceltir ve sonunda yırtılma (rüptür) veya Önder’in yaşadığı gibi diseksiyon (duvar katmanlarının ayrılması) riski taşır.
Sırrı Süreyya Önder’in durumunda olduğu gibi, anevrizması olan bir aortta diseksiyon gelişmesi, yani aort duvarının iç katmanının yırtılması ve kanın katmanlar arasına sızması hayati risk taşır. Önder’in vakasında diseksiyon, aortun kalpten çıktığı noktadan başlayarak tüm ana damar boyunca ilerlemiş ve kalbi besleyen sağ koroner damarı da etkilemiştir. Bu durum, acil cerrahi müdahale gerektiren, ölüm riski son derece yüksek bir tablodur.
Aort anevrizması, fark edilmediğinde ciddi sonuçlara yol açabilen ve bu nedenle “sessiz katil” olarak da bilinen bir sağlık sorunudur. Önder’in yaşadığı sağlık krizi, bu tehlikeli durumun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Yazımın devamında aort anevrizmalarının çeşitleri, nedenleri, risk faktörleri, belirtileri ve tedavi seçenekleri hakkında detaylı bilgiler vereceğim. Amacım, Sırrı Süreyya Önder’in yaşadığı bu ciddi sağlık sorunundan yola çıkarak, siz değerli hastalarımı aort anevrizması konusunda bilgilendirmek ve bu sessiz katile karşı daha uyanık olmanızı sağlamaktır.
- Failler (Şiddet Uygulayanlar):
- Yakınlık: Şiddeti uygulayanların büyük çoğunluğu hastalar ve hasta yakınları [2]. Özellikle hasta yakınları sıklıkla (%60.4’e varan oranlarda) fail olarak belirtilmiş [2]. Hasta yakını sayısı arttıkça şiddet riskinin arttığı da söyleniyor [2]. Bazı Beyaz Kod verilerinde ise hastanın kendisi (%53.1) en sık fail çıkmış [16].
- Cinsiyet: Şiddet uygulayan faillerin ezici çoğunluğu erkek (%79.7) olarak raporlanıyor [13].
- Diğer Faktörler: Demans, zeka geriliği, madde bağımlılığı veya psikiyatrik rahatsızlığı olan hastaların şiddete daha çok karıştığı belirtiliyor [2]. Ayrıca, biz sağlık personelinin kendi davranışlarımızın da (mesela iletişimimiz) şiddete katkıda bulunabileceği söylenmiş [2].
Aort Nedir ve Anevrizma Ne Demek?
Aortu şöyle düşünelim: Kalbimizden çıkan, yaklaşık bir bahçe hortumu kalınlığında, şehrin merkezinden çıkıp tüm mahallelere su taşıyan ana su borusu gibidir. Tüm vücudumuza oksijen ve besin taşıyan kanı dağıtır.
Normal koşullarda aort, kalpten çıktığı yerde (yaklaşık bir yetişkinin baş parmağı kalınlığında) 3-4 cm çapındadır ve karın bölgesine doğru inildikçe (yaklaşık bir serçe parmağı kalınlığında) 2-2.5 cm’ye kadar daralır.
Anevrizma ise, bu borunun herhangi bir yerinde, normal çapının en az %50 fazlasına veya 1.5 katına genişlemesi durumudur. Bir balonun hava ile şişmesi gibi düşünebilirsiniz. Karın bölgesindeki aort için 3 cm üzeri genişleme artık patolojiktir.
Bunu bir su borusunda oluşan şişlik veya baloncuk gibi düşünebilirsiniz. Su borusunda oluşan bu baloncuk nasıl ki zamanla incelip patlayabilirse, aorttaki anevrizma da büyüdükçe duvarı inceltir ve sonunda yırtılma (rüptür) riski taşır.
Sırrı Süreyya Önder’in durumunda olduğu gibi, anevrizması olan bir aortta diseksiyon gelişmesi, yani aort duvarının iç katmanının yırtılması ve kanın katmanlar arasına sızması hayati risk taşır. Önder’in vakasında diseksiyon, aortun kalpten çıktığı noktadan başlayarak tüm ana damar boyunca ilerlemiş ve kalbi besleyen sağ koroner damarı da etkilemiştir. Bu durum, acil cerrahi müdahale gerektiren, ölüm riski son derece yüksek bir tablodur.
Aort anevrizması, fark edilmediğinde ciddi sonuçlara yol açabilen ve bu nedenle “sessiz katil” olarak da bilinen bir sağlık sorunudur. Önder’in yaşadığı sağlık krizi, bu tehlikeli durumun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Yazımın devamında aort anevrizmalarının çeşitleri, nedenleri, risk faktörleri, belirtileri ve tedavi seçenekleri hakkında detaylı bilgiler vereceğim. Amacım, Sırrı Süreyya Önder’in yaşadığı bu ciddi sağlık sorunundan yola çıkarak, siz değerli hastalarımı aort anevrizması konusunda bilgilendirmek ve bu sessiz katile karşı daha uyanık olmanızı sağlamaktır.
Aort Anevrizmalarının Çeşitleri
Aort anevrizmalarını birkaç şekilde sınıflandırırız:
Bulunduğu Yere Göre:
- Göğüs Bölgesindeki (Torasik) Anevrizmalar: Bunlar aortun göğüs kafesindeki kısmını etkiler. Bu bölgedeki anevrizmalar genellikle genetik faktörlerle ilişkilidir. Nasıl anlatabilirim? Bir ağacın gövdesinin üst kısmındaki şişkinlik gibi düşünebilirsiniz.
- Karın Bölgesindeki (Abdominal) Anevrizmalar: Aortun karın içindeki kısmını etkiler. En sık karşılaştığımız tip budur ve genellikle böbrek damarlarının altında olur. Nasıl anlatabilirim? Aynı ağacın gövdesinin alt kısmındaki şişkinlik gibi düşünebilirsiniz.
- Hem Göğüs Hem Karın Bölgesini İçeren (Torakoabdominal) Anevrizmalar: Aortun her iki bölümünü de etkileyen geniş anevrizmalardır. Nasıl anlatabilirim? Ağacın gövdesinin hem üst hem alt kısmını kapsayan yaygın bir şişlik gibidir.
Şekline Göre:
- İğ Şeklinde (Fuziform) Anevrizmalar: Aortun çevresinin tamamını saran, simetrik genişlemelerdir. Abdominal aort anevrizmalarının çoğu bu tiptedir. Nasıl anlatabilirim? Bir bahçe hortumunun belirli bir kısmının her yönde genişleyerek iğ şeklini alması gibidir.
- Kese Şeklinde (Sakküler) Anevrizmalar: Aortun sadece bir tarafında oluşan, kesecik şeklinde dışa doğru çıkıntılardır. Nasıl anlatabilirim? Bir su balonunun sadece bir tarafından çıkan bir kabarcık gibi düşünebilirsiniz.
Aort Anevrizmalarının Nedenleri
Aortumuzun duvarı neden zayıflar ve genişler? İşte en sık görülen nedenler:
- Damar Duvarının Yaşlanması ve Yıpranması: Yıllar içinde aort duvarı, tıpkı eski lastik bir hortumun esnekliğini yitirmesi gibi, elastikiyetini kaybeder ve zayıflar. Bu durum en çok abdominal anevrizmalarda görülür.
- Genetik Yatkınlık: Bazı kişilerde aort duvarı doğuştan zayıftır. Marfan sendromu, Loeys-Dietz sendromu gibi genetik hastalıklarda aort duvarı normalden daha zayıf olabilir. Bu durum özellikle genç yaşta ve aortun göğüs kafesindeki kısmında anevrizma gelişimine neden olur.
Nasıl anlatabilirim? Bazı evlerin duvarları daha ince malzemeden yapılmış gibidir ve dış etkilere karşı daha dayanıksızdır.
- Yüksek Tansiyon: Yüksek kan basıncı, sürekli olarak aort duvarına baskı yapar. Bu durum, tıpkı bir bahçe hortumunda basıncın sürekli yüksek olmasıyla hortumun belirli bölgelerinin zamanla genişlemesi ve zayıflaması gibi aortun da zayıflayıp genişlemesine neden olabilir.
- Sigara Kullanımı: Sigara, aort duvarındaki hücrelere ve elastik liflere zarar verir, inflamasyonu (yangıyı) artırır. Bu durum, aort duvarını zayıflatarak anevrizma oluşumuna zemin hazırlar.
Nasıl anlatabilirim? Sigara, aort duvarının yapı taşlarını adeta “paslandırır” ve duvarın dayanıklılığını azaltır.
- Kolesterol Plakları: Damar içinde biriken kolesterol plakları (ateroskleroz), damar duvarında yangıya ve zayıflamaya neden olabilir.
Nasıl anlatabilirim? Boru içinde biriken kireç zamanla borunun yapısını nasıl bozarsa, kolesterol plakları da aort duvarının yapısını bozabilir.
- Enfeksiyonlar: Nadir durumlarda, bakterilerin aort duvarına yerleşmesi duvarı zayıflatabilir ve anevrizmaya neden olabilir.
Nasıl anlatabilirim? Ahşap bir yapıda mantar veya böceklerin oluşturduğu hasar gibi, enfeksiyonlar da aort duvarında hasara yol açabilir.
Kimler Risk Altında?
Şu özelliklere sahip kişilerde aort anevrizması gelişme riski daha yüksektir:
- Sigara İçenler: Abdominal aort anevrizması için en önemli değiştirilebilir risk faktörüdür. 4 cm’den büyük abdominal aort anevrizmalarının yaklaşık %75’inden sorumlu tutulmaktadır.
Önemli Bir Sayı: Sigara içen kadınlarda risk, içmeyenlere göre 15 kat, erkeklerde ise 7 kat artmaktadır! 75 yaş altı kadın sigara içicilerinde bu risk 26 kata kadar çıkabilir.
- İleri Yaştaki Kişiler: Yaş ilerledikçe, özellikle 65 yaş üzerinde risk artar.
Nasıl anlatabilirim? Bir evin borularının zamanla eskimesi ve zayıflaması gibi, aortumuz da yaşla birlikte yıpranır.
- Erkekler: Abdominal aort anevrizmaları erkeklerde kadınlara göre 4-6 kat daha sık görülür.
- Ailede Anevrizma Öyküsü Olanlar: Birinci derece yakınlarında (anne, baba, kardeş, çocuk) anevrizma olan kişilerde risk 2-4 kat artar.
Nasıl anlatabilirim? Tıpkı saç rengi veya göz rengi gibi, aortun yapısal özellikleri de aileden geçebilir.
- Tansiyon Hastaları: Yüksek tansiyon, aort duvarına sürekli bir baskı uygular.
Önemli Bir Sayı: Her 20 mmHg sistolik kan basıncı artışı riski %14, her 10 mmHg diyastolik kan basıncı artışı ise riski %28 artırır.
- Kalp-Damar Hastalığı Olanlar: Koroner arter hastalığı, felç geçirmiş olanlar veya bacak damarlarında tıkanıklık (periferik arter hastalığı) bulunanlar.
- Sigara İçmiş Olanlar: Sigarayı bırakmış olsalar bile, geçmişteki içicilik abdominal aort anevrizması riskini yaklaşık 2 kat artırır. Ancak güzel haber, bu risk sigarayı bıraktıktan sonra zamanla azalır.
Aort Anevrizmasının Oluşum Mekanizması
Aort duvarı, içten dışa doğru üç tabakadan oluşur:
- İç Tabaka (Tunika İntima): Damarın iç yüzeyini kaplayan ince, kaygan bir tabakadır. Adeta evin iç duvarındaki boya gibidir.
- Orta Tabaka (Tunika Media): Damarın en kalın tabakasıdır ve düz kas hücreleri ile elastik liflerden oluşur. Bu tabaka, aortun esnemesini ve sonra tekrar eski haline dönmesini sağlar. Evin ana duvarı gibi düşünebilirsiniz.
- Dış Tabaka (Tunika Adventisya): Damarın en dış tabakasıdır, destek ve koruma sağlar. Evin dış cephe kaplaması gibidir.
Anevrizma oluşumunda şunlar meydana gelir:
- Elastik Liflerin Yıkımı: Orta tabakadaki elastik lifler, çeşitli nedenlerle (yaşlanma, sigara, enflamasyon) parçalanır. Bu, ev duvarındaki demirlerin paslanıp çürümesi gibidir.
- Düz Kas Hücrelerinin Kaybı: Bu hücreler, aortun kasılıp gevşemesini ve elastik liflerin onarımını sağlar. Kaybı, evin bakımını yapacak ustanın olmaması gibidir.
- İnflamasyon (Yangı): Bağışıklık sistemi hücreleri aort duvarına sızar ve burada yangısal kimyasallar salgılayarak duvarı daha da zayıflatır. Bu, ev duvarına sızan suyun zamanla duvarı çürütmesi gibidir.
- Metalloproteinazların Aktivasyonu: Bu enzimler, elastik lifleri ve kollajeni parçalayan “moleküler makaslar” gibidir. Ev duvarındaki ana destekleri kesen bir marangoz gibi düşünebilirsiniz.
Belirtiler: Neden “Sessiz Katil” Diyoruz?
Aort anevrizmasının en tehlikeli özelliği, yırtılmadan veya ciddi problemler yaratmadan önce genellikle hiçbir belirti vermemesidir. Çoğu anevrizma, başka nedenlerle yapılan kontroller sırasında tesadüfen saptanır.
Ancak bazı hastalar şu belirtileri yaşayabilir:
Göğüs Bölgesindeki Anevrizmalar İçin:
- Göğüs veya sırtta, bazen “yırtılma” hissi veren keskin ağrı
- Nefes darlığı, öksürük
- Yutma zorluğu
- Ses kısıklığı
- Boyun, yüz veya kollarda şişlik
Nasıl anlatabilirim? Bu belirtiler, göğsünüzde şişen balonun çevre dokulara baskı yapması veya genişlerken ağrı oluşturması gibidir.
Aort Anevrizmasının Tehlikeli Komplikasyonları
Aort anevrizmasının en tehlikeli komplikasyonları şunlardır:
- Yırtılma (Rüptür): Anevrizma duvarının tamamen yırtılarak içindeki kanın dışarı sızmasıdır. Bu durumda ölüm oranı çok yüksektir (%50-90) ve acil cerrahi müdahale gerektirir.
Nasıl anlatabilirim? Bu durum, şişirilmiş bir balonun fazla şişirildiğinde patlaması gibidir. Aorttan büyük miktarda kan hızla dışarı akar ve hayatı tehdit eder.
- Diseksiyon: Aort duvarının iç tabakasının yırtılması ve kanın duvar katmanları arasına girmesidir. Bu, duvar içinde ikinci bir kanal oluşturur.
Nasıl anlatabilirim? Bunu, iki katlı bir kartonun katmanlarının arasına sıvı girmesi ve katmanları birbirinden ayırması gibi düşünebilirsiniz. Kan, aort duvarının katmanları arasına girer ve onları ayırır.
- Pıhtı Oluşumu ve Embolizasyon: Anevrizma içinde oluşan pıhtılar koparak kan akımıyla ilerleyebilir ve uzak organlarda damarları tıkayabilir.
Nasıl anlatabilirim? Bu durum, bir nehirdeki akıntının kopan dalları sürükleyip köprü ayaklarına takması gibi, kan akımının pıhtı parçalarını sürükleyip daha küçük damarlarda tıkanıklığa yol açmasıdır.
Aort Anevrizmasının Tanı Yöntemleri
Aort anevrizması genellikle sessiz ilerlediğinden, tanı çoğunlukla ya rutin kontroller sırasında ya da risk faktörleri olan kişilerin taranması sonucu konur. İşte aort anevrizmasını tespit etmek için kullanılan başlıca tanı yöntemleri:
- Ultrasonografi (Ultrason):
Özellikle karın bölgesindeki anevrizmaların taranması için en sık kullanılan, ağrısız, radyasyon içermeyen ve ucuz bir yöntemdir.
Nasıl anlatabilirim? Ultrason, tıpkı denizaltıların sualtını görmek için kullandığı sonar sistemine benzer şekilde çalışır. Vücuda gönderilen ses dalgaları, iç organlardan ve damarlardan farklı şekillerde yansır ve bu yansımalar görüntüye dönüştürülür.
Avantajları: Hızlıdır (yaklaşık 15 dakika sürer), ağrısızdır, radyasyon içermez, tekrarlanabilir ve ucuzdur.
Sınırlamaları: Göğüs bölgesindeki anevrizmaların değerlendirilmesinde sınırlı fayda sağlar, hastanın vücut yapısı (obezite gibi) görüntü kalitesini etkileyebilir.
- Bilgisayarlı Tomografi (BT) Anjiyografi:
Hem göğüs hem de karın bölgesindeki anevrizmaların en detaylı görüntülenme yöntemidir. Damar içine verilen kontrast madde (boya) ile damarların üç boyutlu görüntüsü elde edilir.
Nasıl anlatabilirim? BT, vücudunuzun dilimler halinde detaylı “fotoğraflarını” çeker, sonra bu dilimler bilgisayarda birleştirilerek üç boyutlu görüntü oluşturulur. Bu, bir somunu dilimleyip içindeki tüm katmanları görebilmek gibidir.
Avantajları: Anevrizmanın tam yerini, boyutunu, şeklini ve çevre organlarla ilişkisini en detaylı şekilde gösterir. Cerrahi planlamada altın standarttır.
Sınırlamaları: Radyasyon içerir, böbrek fonksiyonu bozuk hastalarda kontrast madde kullanımı sınırlı olabilir, daha pahalıdır.
- Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) / MR Anjiyografi:
Radyasyon içermeyen, manyetik alan ve radyo dalgaları kullanarak görüntü oluşturan bir yöntemdir.
Nasıl anlatabilirim? MR, vücudunuzdaki hidrojen atomlarını güçlü bir mıknatısla hizalar, sonra radyo dalgalarıyla bu atomları uyarır ve yaydıkları sinyalleri görüntüye dönüştürür. Bu, bir uydu fotoğrafı gibi vücudunuzun içinin detaylı bir haritasını çıkarır.
Avantajları: Radyasyon içermez, yumuşak doku kontrastı mükemmeldir, bazı kontrast maddeler böbrek hastalarında bile kullanılabilir.
Sınırlamaları: Uzun sürer (30-60 dakika), kapalı alanda durma korkusu olanlar için zordur, kalp pili gibi metal implantı olanlarda kullanılamayabilir, BT’ye göre daha pahalıdır.
- Transözofageal Ekokardiyografi (TEE):
Yemek borusuna yerleştirilen ultrason probu ile özellikle çıkan aort ve aort kökündeki anevrizmaların değerlendirilmesinde kullanılır.
Nasıl anlatabilirim? Bu, ucunda küçük bir ultrason cihazı bulunan ince bir tüpün yemek borunuzdan geçirilerek kalbinize ve aortunuza çok yakın mesafeden “fotoğraf” çekmesi gibidir. Kalbin dışından bakarak göremediğimiz detayları bu şekilde görebiliriz.
Avantajları: Aort kökü ve çıkan aort hakkında çok detaylı bilgi verir, ameliyat esnasında da kullanılabilir.
Sınırlamaları: Invaziv (girişimsel) bir işlemdir, genellikle sedasyon gerektirir, yemek borusu hastalığı olanlarda uygulanamayabilir.
- Konvansiyonel Anjiyografi (Kateter Anjiyografi):
Kasıktaki femoral arter veya koldaki brakiyal arterden girilerek aorta kadar ilerletilen bir kateter aracılığıyla kontrast madde verilerek yapılan görüntülemedir.
Nasıl anlatabilirim? Bu yöntem, damarlarınıza ince bir boru (kateter) yerleştirip, içinden boya vererek damarlarınızın “canlı röntgen filmini” çekmek gibidir.
Avantajları: Damar içi detayları çok iyi gösterir, aynı seansta bazı tedavi işlemleri de yapılabilir.
Sınırlamaları: İnvazivdir, kanama veya damar hasarı riski vardır, böbrek fonksiyonu bozuk hastalarda kullanımı sınırlıdır, diğer modern görüntüleme yöntemleriyle kıyaslandığında daha az tercih edilmektedir.
Aort Anevrizmasının Takibi ve Tedavi Seçenekleri
Aort anevrizmasının tedavisi, anevrizmanın boyutu, yeri, büyüme hızı, hastanın semptomları ve genel sağlık durumuna göre belirlenir. Tedavi seçenekleri genellikle şunları içerir:
Takip ve İzlem
Küçük ve orta boy anevrizmalar (genellikle 5-5.5 cm altındakiler), hızlı büyüme göstermiyorsa veya semptom oluşturmuyorsa, düzenli görüntüleme kontrollerıyla takip edilebilir.
Nasıl anlatabilirim? Bu yaklaşım, evinizdeki küçük bir çatlağı tamir etmeden önce, büyüyüp büyümediğini düzenli olarak kontrol etmeye benzer. Her kontrolde büyüklüğü ölçülür ve değişim hızı değerlendirilir.
Takip Sıklığı:
- Küçük anevrizmalar (3-4 cm): Genellikle 12 ayda bir kontrol
- Orta boy anevrizmalar (4-5 cm): Genellikle 6 ayda bir kontrol
- Risk faktörleri veya hızlı büyüme varsa: Daha sık kontroller
Medikal Tedavi (İlaç Tedavisi):
Anevrizma tedavisinde ilaçlar, doğrudan anevrizmanın küçülmesini sağlamaz, ancak büyüme hızını yavaşlatabilir ve risk faktörlerini kontrol etmeye yardımcı olabilir:
- Tansiyon Kontrolü:
Beta-blokerler (örn. metoprolol, atenolol) ve anjiyotensin reseptör blokerleri (ARB’ler – örn. losartan) aort duvarındaki stresi azaltır. Özellikle Marfan sendromu olan hastalarda beta-blokerler ve ARB’ler anevrizmanın büyüme hızını yavaşlatabilir.
Nasıl anlatabilirim? Bu ilaçlar, bahçe hortumundaki su basıncını azaltmak gibi, aortunuzdaki basıncı ve gerilimi azaltırlar. Böylece aort duvarına binen yük hafifler.
- Statin Grubu İlaçlar:
Kan kolesterolünü düşürmenin yanı sıra, anti-inflamatuar (yangı giderici) etkileri de vardır. Damar duvarındaki inflamasyonu azaltarak anevrizma ilerlemesini yavaşlatabilirler.
Nasıl anlatabilirim? Statinler, hem damar duvarındaki kolesterol birikintilerini azaltır, hem de damar duvarındaki yangıyı söndürmeye yardımcı olur. Bu, adeta duvardaki hem kiri temizler, hem de çürümeyi engeller.
- Yaşam Tarzı Değişiklikleri:
- Sigaranın tamamen bırakılması
- Düzenli, kontrollü egzersiz (anevrizma varsa ağır kaldırma ve şiddetli egzersizlerden kaçınılmalı)
- Sağlıklı beslenme (Akdeniz tarzı diyet önerilir)
- Stresin azaltılması
Cerrahi ve Girişimsel Tedaviler
Anevrizmanın büyüklüğü, cinsiyet, ek hastalıklar ve hastanın yaşına göre değişen eşik değerlere ulaştığında, semptomatik hale geldiğinde veya hızlı büyüdüğünde (>0.5 cm/yıl) cerrahi tedavi düşünülür.
- Açık Cerrahi Onarım:
Klasik yöntemdir, göğüs veya karın kesisi ile anevrizmatik bölgeye ulaşılır ve sentetik bir greft ile aortun hasarlı bölümü değiştirilir.
Nasıl anlatabilirim? Bu yöntem, su borusunun patlak kısmını kesip, yerine yeni bir boru parçası yerleştirmeye benzer. Ameliyatta, anevrizmalı bölüm çıkarılır ve yerine yapay damar (greft) dikilir.
Avantajları: Uzun vadeli sonuçları mükemmeldir, greftin dayanıklılığı yüksektir, genç hastalarda tercih edilir.
Dezavantajları: Daha büyük kesiler ve daha uzun iyileşme süresi gerektirir, daha fazla ağrı ve daha uzun hastanede kalış süresi, daha yüksek erken dönem komplikasyon riski vardır.
- Endovasküler Aort Onarımı (EVAR/TEVAR):
Kasıktaki femoral arterlerden girilerek, kateterler yardımıyla anevrizmalı bölgeye özel stent-greftler yerleştirilen, minimal invaziv bir yöntemdir. EVAR karın bölgesi, TEVAR göğüs bölgesi anevrizmaları için kullanılır.
Nasıl anlatabilirim? Bu, su borusunu kesmeden, içine tünel gibi yeni bir boru yerleştirerek, suyun hasarlı bölümle temasını kesmeye benzer. Küçük deliklerden girilerek, katlanmış özel greftler anevrizmanın içine yerleştirilir ve orada açılarak yeni bir kanal oluşturur.
Avantajları: Daha küçük kesiler, daha az ağrı, daha kısa hastanede kalış süresi, daha düşük erken dönem komplikasyon ve ölüm riski, ileri yaş ve ek hastalığı olanlarda daha iyi tercih.
Dezavantajları: Uzun dönem takip gerektirir, bazı anatomik özellikler bu yönteme uygun olmayabilir, zaman içinde endoleak (greft kenarlarından kanın sızması) riski vardır, ikincil işlem gereksinimi olabilir.
- Hibrid Prosedürler:
Özellikle karmaşık anevrizmalarda, hem açık cerrahi hem de endovasküler tekniklerin bir arada kullanılmasıdır.
Nasıl anlatabilirim? Bu, çok karmaşık veya yaygın bir su boru hasarında, bazı bölümleri kesip değiştirirken, bazı bölümlere içten yeni borular yerleştirmeye benzer. Böylece her bölge için en uygun tamir yöntemi seçilmiş olur.
Tedavi Sonrası Takip
Hangi tedavi yöntemi uygulanırsa uygulansın, düzenli takip şarttır:
Açık Cerrahi Sonrası:
- İlk yıl 6 ayda bir, sonra yıllık görüntüleme kontrolleri önerilir.
- Özellikle doku bağ hastalığı olanlarda, diğer aort segmentlerinde de anevrizma gelişebileceğinden, tüm aortun takibi önemlidir.
Endovasküler İşlem Sonrası:
- İlk yıl 3 ve 6. ayda, sonra yıllık kontroller önerilir.
- Endoleak (sızıntı) veya greft migrasyonu (kayması) açısından dikkatli takip gerekir.
Nasıl anlatabilirim? Tedavi sonrası takip, yeni bir çatı yaptıktan sonra, düzenli olarak çatının sağlam durup durmadığını, sızıntı olup olmadığını kontrol etmeye benzer. Bu kontroller sayesinde, küçük problemler büyük sorunlara dönüşmeden tespit edilip çözülebilir.
Son Söz
Aort anevrizması, erken teşhis ve uygun tedavi ile yönetilebilir bir durumdur. Küçük anevrizmalar genellikle düzenli takip gerektirir. Büyük veya hızla büyüyen anevrizmalar ise cerrahi veya endovasküler (damar içi) yöntemlerle tedavi edilebilir.
Modern tıptaki ilerlemeler sayesinde, özellikle endovasküler tedavi seçenekleri, daha önce cerrahiye uygun olmayan ileri yaş veya ek hastalığı olan kişilerde bile başarılı sonuçlar sunmaktadır. Her hastanın durumu kendine özgüdür ve tedavi planı, hastanın yaşı, genel sağlık durumu, anevrizmanın özellikleri ve hastanın tercihleri göz önünde bulundurularak kişiselleştirilmelidir.
Risk faktörleriniz varsa veya belirttiğim şikayetleri yaşıyorsanız, vakit kaybetmeden doktorunuza başvurun. Bir ultrason veya tomografi gibi basit görüntüleme yöntemleriyle anevrizma varlığı kolayca tespit edilebilir.
Unutmayın, bu “sessiz katil” hakkında bilgi sahibi olmak ve gerekli önlemleri almak hayat kurtarabilir. Çünkü biliyoruz ki, aort anevrizması konusunda bilinçli olmak, bu tehlikeli durumun erken teşhisinde ve tedavisinde en önemli adımdır.
Sağlıklı günler dilerim.
5.2. Sistemsel Etkiler: Bakım Kalitesi, Hizmet Sunumu ve Kamu Güveni
- Bakım Kalitesi: Şiddet ve şiddet korkusu, sağlık hizmetlerinin kalitesini doğrudan veya dolaylı etkiliyor. Şiddet olayları sırasında veya sonrasındaki kaos ve korku ortamı, dikkatimizi dağıtır, karar verme sürecini bozar ve hatalara yol açabilir [7]. Stres, tükenmişlik ve korku nedeniyle motivasyonumuz düşer, iletişimimiz zayıflar, hastalara yeterli zaman ve özen gösteremeyebiliriz. Savunmacı tıp, hem gereksiz maliyet yaratır hem de hastalar için risk oluşturabilir. Yaygın psikolojik etkiler (korku, kaygı, tükenmişlik [2]), açık bir şiddet olayı olmasa bile, günlük pratikte (gereksiz tetkik isteme, az iletişim, zor konuşmalardan kaçınma gibi) hasta bakım kalitesini ve sonuçlarını olumsuz etkileyen ince ama önemli değişikliklere yol açar.
- Hizmet Sunumu Aksaklıkları: Şiddet olayları, özellikle acil servislerde hizmet sunumunu ciddi aksatır [6]. Olaylara müdahale, güvenlik, adli süreçler zaman ve para gerektirir. Şiddet nedeniyle işe gelemeyen veya mesleği bırakanlar, personel eksikliğini artırarak bekleme sürelerinin uzamasına ve hizmetlere erişimde zorluklara yol açar. Grevler de hizmeti etkileyen diğer faktör [6].
- Güven Erozyonu: Sağlıkta şiddet, hasta ve sağlık çalışanları arasındaki temel güven ilişkisine büyük zarar verir [2]. Güvenin olmadığı bir ortamda etkili tedavi zorlaşır. Hastalar, şiddet korkusuyla veya bize karşı oluşan olumsuz algılarla gerekli sağlık hizmetini almaktan çekinebilir. Bu, özellikle kamu sağlık kurumlarına olan güveni sarsarak toplum sağlığını tehdit eder.
- Ekonomik Maliyetler: Sağlıkta şiddetin önemli bir ekonomik boyutu da var. Yaralanan personelin tedavi masrafları, iş gücü kaybı, artan güvenlik harcamaları, yasal süreç maliyetleri, personel değişim hızı ve yeni personel eğitim masrafları, sağlık sistemine ek yük getirir [34].
- Önleme ve Müdahale Yolları: Mevcut Tedbirler Ne Kadar Etkili ve Ne Yapmalı?
Türkiye’de sağlıkta şiddetle mücadele etmek için mevcut önlemlerin ne kadar işe yaradığını değerlendirmek ve kapsamlı, çok yönlü yeni çözümler önermek hayati önem taşıyor.
6.1. Mevcut Stratejilerin Değerlendirilmesi: “Beyaz Kod” ve Yasal Çerçevenin Etkinliği
- Beyaz Kod Değerlendirmesi: Beyaz Kod sistemi, olayları raporlamak, acil müdahale sağlamak ve hukuki destek sunmak için tasarlandı [16]. Ancak, etkinliği konusunda ciddi soru işaretleri var. Biz sağlık çalışanları arasında sisteme güvensizlik, bildirimlerin sonuçsuz kalacağına dair inanç ve yaygın raporlamama sorunu, sistemin caydırıcılığını ve önleyici etkisini zayıflatıyor [2]. Beyaz Kod’un daha çok olay sonrası tepki veren bir mekanizma olduğu, önleme konusunda yetersiz kaldığı düşünülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın risk anında erken uyarı vermeyi amaçlayan “Gri Kod” mobil uygulamasını [36] devreye sokma çabası, mevcut sistemin sınırlılıklarının farkında olunduğunu gösteriyor. Ancak, Beyaz Kod ve benzeri uygulamaların şiddeti ne kadar azalttığını ölçen bağımsız değerlendirme araştırmalarına ihtiyaç var [35].
Yasal Çerçeve Değerlendirmesi: Sağlıkta şiddete karşı Türk Ceza Kanunu’nda cezalar artırıldı, suç katalog suçlar arasına alındı, kamu davası niteliği kazandı gibi önemli yasal adımlar atıldı [1]. Çalışan Güvenliği Genelgesi gibi idari düzenlemeler de var [35]. Ancak, bu düzenlemelerin şiddeti caydırmada ve saldırganların hesap vermesini sağlamada yetersiz kaldığı yönünde güçlü bir görüş hakim. TTB ve diğer sağlık meslek örgütleri, mevcut yasanın parçalı olduğunu ve sağlıkta şiddetin kendine özgü doğasını yeterince kapsamadığını belirterek, özel ve kapsamlı bir “Sağlıkta Şiddet Yasası”nın çıkarılmasını ısrarla istiyor [2]. Mevcut yasalardaki cezaların uygulanmasında karşılaşılan sorunlar (ertelemeler, denetimli serbestlik vb.) [2] ve yargı süreçlerindeki aksaklıklar, cezasızlık algısını güçlendiriyor ve yasaların caydırıcılığını azaltıyor. Biz sağlık çalışanları arasında, mevcut yasal çerçevenin bizi yeterince korumadığına dair yaygın bir inanç var.
6.2. Değişim İçin Çok Yönlü Bir Strateji
Sağlıkta şiddetle etkili mücadele, tek bir çözüme odaklanmak yerine, yasal, kurumsal, sistemsel, toplumsal ve bireysel düzeylerde aynı anda ve koordineli adımlar atmayı gerektiren çok yönlü bir yaklaşım zorunlu. Aşağıdaki tablo, önerilen çözüm stratejilerini kategorilere ayırarak sunuyor:
Tablo 3: Kategorize Edilmiş Çözüm Önerileri ve Tavsiyeler
Kategori | Özel Öneri/Tavsiye | Kanıt/Gerekçe (İlgili Metin Bölümleri) | Başlıca Aktörler |
Yasal Düzenleme ve Hesap Verebilirlik | Kapsamlı “Sağlıkta Şiddet Yasası”nın (TTB teklifi temel alınarak) çıkarılması | Mevcut yasanın yetersizliği algısı, TTB talepleri [2] | TBMM, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı |
Sağlıkta şiddetin TCK’da özel suç tipi olarak tanımlanması | Şiddetin özgün doğası, caydırıcılık ihtiyacı [2] | TBMM, Adalet Bakanlığı | |
Cezaların ağırlaştırılması, erteleme/denetimli serbestlik gibi uygulamaların kaldırılması | Cezasızlıkla mücadele, caydırıcılık [2] | TBMM, Adalet Bakanlığı, Yargı | |
Özel savcılık/kolluk birimleri kurulması | Uzmanlaşma, etkin soruşturma [2] | Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı | |
Sağlık kurumlarına silahla girişin yasal olarak engellenmesi | Fiziksel güvenliğin artırılması [2] | TBMM, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı | |
Beyaz Kod sisteminin etkinliğinin artırılması, hukuki takibin güçlendirilmesi | Raporlamanın teşviki, adalete güvenin tesisi [2] | Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Hastane Yönetimleri | |
Kurumsal ve Çevresel Güvenlik | Uluslararası standartlara (OSHA, Joint Commission vb.) uygun risk değerlendirmesi ve işyeri analizi yapılması | Proaktif tehlike tespiti ve önleme [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı |
Yeterli sayıda ve nitelikli güvenlik personeli görevlendirilmesi (risk bazlı) | Fiziksel caydırıcılık ve müdahale kapasitesi [2] | Hastane Yönetimleri, İçişleri Bakanlığı | |
Fiziksel güvenlik önlemlerinin artırılması (kamera, alarm, metal dedektörü, güvenli alan tasarımı, kilitli kapılar vb.) | Caydırıcılık, erken uyarı, müdahale kolaylığı [2] | Hastane Yönetimleri | |
Yüksek riskli alanlarda (acil, psikiyatri) ek önlemler alınması, yalnız çalışmanın önlenmesi | Risk odaklı koruma [2] | Hastane Yönetimleri | |
Bekleme alanlarının iyileştirilmesi, düzenli bilgilendirme yapılması | Hasta/yakını stresinin azaltılması [2] | Hastane Yönetimleri | |
Hızlı müdahale ekipleri (Rapid Response Teams) oluşturulması | Organize ve etkin müdahale [25] | Hastane Yönetimleri | |
Sağlık Sistemi ve Politika Reformu | SDP’nin şiddeti artıran etkilerinin (piyasa odaklılık, performans baskısı) gözden geçirilmesi ve reforme edilmesi | Kök nedenlere müdahale [2] | Sağlık Bakanlığı, Hükümet |
Birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi | Talep yönetimi, sistem yükünün azaltılması [2] | Sağlık Bakanlığı | |
Sağlık çalışanı sayısının (özellikle hekim/hemşire) artırılması, iş yükünün azaltılması | Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, tükenmişliğin önlenmesi [2] | Sağlık Bakanlığı, YÖK, Maliye Bakanlığı | |
Muayene sürelerinin bilimsel standartlara uygun hale getirilmesi | Etkili iletişim ve kaliteli bakım için zaman [2] | Sağlık Bakanlığı, Hastane Yönetimleri | |
Sağlık çalışanlarının özlük haklarının (ücret, çalışma koşulları) iyileştirilmesi | Motivasyon, meslekte kalıcılık, tükenmişliğin azaltılması [2] | Sağlık Bakanlığı, Hükümet, Maliye Bakanlığı | |
İletişim, Güven ve Farkındalık | Sağlık çalışanlarına iletişim, empati, de-eskalasyon, çatışma çözme eğitimlerinin düzenli verilmesi | Şiddet potansiyeli olan durumların yönetimi [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Meslek Örgütleri, Üniversiteler |
Topluma yönelik farkındalık kampanyaları (sağlık çalışanlarına saygı, gerçekçi beklentiler, şiddete sıfır tolerans) | Toplumsal tutum değişikliği [2] | Sağlık Bakanlığı, Medya, STK’lar, Eğitim Bakanlığı | |
Medyanın şiddet haberlerini sunuş biçimine yönelik etik ilkeler geliştirilmesi ve takibi | Sağlık çalışanlarının hedef gösterilmesinin önlenmesi [2] | Medya Kuruluşları, RTÜK, Meslek Örgütleri | |
Hasta ve toplumun sağlık okuryazarlığının artırılması | Bilinçli ve yapıcı katılım [10] | Sağlık Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı, STK’lar | |
Hasta-sağlık çalışanı arasındaki güven ilişkisini yeniden tesis edecek mekanizmaların kurulması | Sağlıklı iletişim ortamı [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Meslek Örgütleri | |
Sağlık Çalışanlarına Destek Sistemleri | Şiddet mağdurlarına yönelik kolay erişilebilir psikolojik destek, danışmanlık ve kritik olay sonrası bilgilendirme (debriefing) | Travmanın etkilerinin azaltılması, iyileşme [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Meslek Örgütleri |
Şiddet bildiriminde bulunan personele güçlü kurumsal destek sağlanması (yasal, idari) | Raporlamanın teşviki, yalnız bırakılmama hissi [2] | Hastane Yönetimleri | |
Akran destek programları ve mesleki dayanışma ağlarının güçlendirilmesi (örn. TTB Yanımda) | Psikolojik destek, dayanışma [2] | Meslek Örgütleri, Hastane Yönetimleri | |
Tükenmişlikle mücadele programlarının yaygınlaştırılması | Çalışan refahının artırılması [32] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı |
Bu tabloda özetlediğim çok yönlü strateji, sağlıkta şiddetin tek bir müdahaleyle çözülemeyecek kadar karmaşık ve derin bir sorun olduğunu kabul ediyor. Sorun, sağlık sisteminin yapısı, toplumsal tutumlar ve politik ortamla derinden iç içe. Bu yüzden sadece güvenlik önlemlerini artırmak veya saldırganları cezalandırmak gibi tekil çözümler yerine, yasal, kurumsal, sistemsel ve toplumsal düzeylerde eş zamanlı ve kalıcı çabaları içeren bütüncül bir yaklaşım benimsenmeli.
- Sonuç: Bulguların Toparlanması ve Daha Güvenli Bir Sağlık Ortamı İçin Yol Haritası
Sevgili dostlar, bu uzun ve detaylı incelememizde gördük ki, Türkiye’de biz sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, gerçekten de endişe verici boyutlarda ve giderek artıyor. Uluslararası karşılaştırmalar da gösterdi ki, maalesef bu konuda birçok ülkeden daha kötü durumdayız. Şiddet sadece fiziksel zarar vermekle, hatta ölüme yol açmakla kalmıyor; bizim üzerimizde ağır psikolojik yükler yaratıyor, tükenmemize, işi bırakmamıza, ülkeyi terk etmemize neden oluyor. Bu da doğrudan sizin aldığınız sağlık hizmetinin kalitesini ve hizmetlere ulaşmanızı ciddi şekilde tehdit ediyor.
Analizlerimiz gösterdi ki, sağlıkta şiddetin tek bir sebebi yok. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” gibi belirli sağlık politikalarının yarattığı sistemsel baskılar (piyasalaşma, aşırı iş yükü, yetersiz çalışma koşulları), toplumdaki genel şiddet eğilimleri, “cezasızlık kültürü”, bizi değersizleştiren politik ve medya dili, hasta-sağlık çalışanı arasındaki iletişim sorunları… Bütün bunlar karmaşık bir etkileşim içinde şiddeti körüklüyor. Mevcut önlemler, özellikle Beyaz Kod sistemi ve yasal düzenlemeler, şiddeti önlemede ve saldırganları caydırmada ne yazık ki yetersiz kalıyor. Raporlamama sorunu da, sorunun gerçek boyutlarını görmemizi ve etkili çözümler geliştirmemizi engelliyor.
Türkiye’deki sağlıkta şiddet krizi, sağlık sisteminin kendi içindeki kusurlarının (belirli politikalarla daha da kötüleşen) daha geniş toplumsal sorunlarla (cezasızlık, iletişim kültürü, politik ortam) kesiştiği noktada ortaya çıkıyor. Bu durum, sadece olay sonrası önlemlerin yetmeyeceğini, sağlık politikası önceliklerimizin, işyerinde güvenlik kültürünün, yasal olarak hesap verebilirliğin ve toplumla biz sağlık profesyonelleri arasındaki o sosyal sözleşmenin temelden yeniden düşünülmesini gerektiriyor.
Bu sorunu çözmek, tek bir kurumun veya kişinin sorumluluğunda değil. Meclisimiz, ilgili bakanlıklarımız (Sağlık, Adalet, İçişleri, Çalışma, Eğitim), hastane yönetimleri, meslek örgütleri (TTB, sendikalar vb.), üniversiteler, medya ve sivil toplum kuruluşları… Herkesin bir araya gelmesi, koordineli ve kararlı hareket etmesi şart. Yukarıda özetlediğim çok yönlü strateji (Tablo 3), bu aktörler için bir yol haritası sunuyor:
- Yasal Çerçeveyi Güçlendirmeliyiz: Saldırganları caydıracak, sağlıkta şiddeti özel olarak tanımlayacak ve cezasızlığa son verecek kapsamlı bir yasa hızla çıkarılmalı ve gerçekten uygulanmalı.
- Sağlık Sistemini İyileştirmeliyiz: Şiddeti artıran sistemsel baskıları azaltmak için sağlık politikaları gözden geçirilmeli, birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, personel sayısı artırılmalı, iş yükümüz hafifletilmeli ve çalışma koşullarımız iyileştirilmeli.
- Güvenliği Artırmalıyız: Fiziksel ve organizasyonel güvenlik önlemleri uluslararası standartlara uygun olarak güçlendirilmeli, riskler düzenli değerlendirilmeli, teknoloji kullanılmalı.
- İletişimi ve Güveni Yeniden İnşa Etmeliyiz: Biz sağlık çalışanlarına iletişim, empati, öfke kontrolü eğitimleri verilmeli, toplumda farkındalık artırılmalı, medya sorumlu yayıncılık yapmalı ve hasta-hekim arasındaki güven ilişkisi yeniden tesis edilmeli.
- Biz Sağlık Çalışanlarını Desteklemeliyiz: Şiddet gören meslektaşlarımıza kolay ulaşılabilir psikolojik ve hukuki destek verilmeli, kurumsal destek sağlanmalı ve tükenmişlikle mücadele programları yaygınlaştırılmalı.
Gelecekteki araştırmalar, uygulanan bu adımların ne kadar işe yaradığını takip etmeli, şiddetin altında yatan kültürel nedenleri daha derin incelemeli ve farklı sağlık politikalarının şiddet üzerindeki etkilerini karşılaştırmalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’de sağlıkta şiddet, acil ve kapsamlı müdahale gerektiren, sadece bizi değil tüm toplumu ilgilendiren bir halk sağlığı krizi. Bu sorunun üstesinden gelmek, sadece bizim güvenliğimizi sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda sizler için de daha sağlıklı, daha kolay ulaşılabilir ve daha güvenilir bir sağlık sisteminin temelini atacak. Bu hedefe ulaşmak için siyasi irade, kurumların kararlılığı ve en önemlisi toplumsal dayanışma şart.
Umarım bu yazı, konuyu farklı açılardan görmenize yardımcı olmuştur. Sağlık, hepimizin ortak değeri. Ve bu değerin korunması için hep birlikte hareket etmeliyiz.
Herkese sağlıklı, huzurlu ve şiddetten uzak günler dilerim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Sevgi ve saygılarımla.

İçeriklerden Haberdar Olun!
Yeni eklenen içeriklerin mail adresinize gelmesini ister misiniz?