Sağlıkta Şiddete Hayır!!! Bir Türkiye Analizi…
Sevgili Dostlar, Değerli Okuyucularım,
Bugün sizlerle, içimizi acıtan, mesleğimizi yaparken her an yüzleşme potansiyeli taşıdığımız, ama bir o kadar da konuşmamız, anlamamız ve çözmek için elbirliği yapmamız gereken çok önemli bir konuyu paylaşmak istiyorum: Türkiye’de biz sağlık çalışanlarına yönelik şiddet.
Biliyorum, hastaneye geldiğinizde, bir sağlık sorunu yaşadığınızda bizimle karşılaşıyorsunuz. Bizler, sizin sağlığınız için, bazen kendi hayatımızı riske atarak çalışıyoruz. Ama ne yazık ki, bizim çalışma ortamımız, yani hastaneler, poliklinikler, acil servisler, hatta ambulanslar, her zaman güvenli olmuyor. Şiddet, biz sağlık çalışanları için sadece “işin riski” değil, giderek büyüyen, hayatımızı tehdit eden, geleceğimizi çalan devasa bir halk sağlığı krizi haline gelmiş durumda.
Bu sorun sadece bize, yani doktorlara, hemşirelere, teknisyenlere, ebeler, güvenlik görevlilerine dokunmuyor; inanın doğrudan size de, sizin aldığınız sağlık hizmetinin kalitesine, hastanede ne kadar beklediğinize, hatta o hastanede çalışan kalifiye personel sayısına kadar her şeyi etkiliyor. Dünya genelinde bir sorun bu [1], ama Türkiye’deki durumu ne yazık ki ayrı bir aciliyet taşıyor. Düşünsenize, sağlık sektörü, şiddet açısından diğer sektörlere göre kat kat daha riskli bir alan [2]. Hatta bazı tahminler, işle ilgili ölümcül yaralanmaların dörtte üçünün sağlık çalışanlarında görüldüğünü söylüyor ki bu, tüyler ürpertici bir oran [2].
Türkiye’de bu şiddet, sadece fiziksel darp değil; hakaret, bağırma, tehdit gibi sözlü ve psikolojik tacizden, cinsel tacize, hatta en acısı, kaybettiğimiz meslektaşlarımıza kadar uzanıyor [2]. Raporlar, bu şiddet vakalarının özellikle son yıllarda alarm verici bir şekilde arttığını gösteriyor [3]. Bu durum, bizim fiziksel ve ruhsal sağlığımızı bozmakla kalmıyor, mesleğimizden soğutuyor, yorgunluktan bitap düşürüyor, birçoğumuzun işi bırakmasına, hatta maalesef ülkeden gitmesine (beyin göçü dediğimiz şey işte bu) neden oluyor. Tüm bunlar, sizin de alacağınız sağlık hizmetinin kalitesini ve bize kolayca ulaşabilmenizi olumsuz etkiliyor [2].
Bu yazıda amacım, bu can yakan konuyu “bilimsel bir çalışma” gibi ama size anlatır gibi, tüm yönleriyle ele almak. Mevcut veriler bize ne söylüyor? Bu şiddetin sadece anlık bir öfke patlaması mı, yoksa daha derinlerde yatan sebepleri mi var? Türkiye’deki durum, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında nasıl? “Beyaz Kod” sistemi gibi mevcut önlemler ne kadar işe yarıyor? Ve en önemlisi, bu şiddeti durdurmak, size daha iyi hizmet vermek için ne gibi çözümler üretebiliriz?
Şiddetin sadece bir işyeri sorunu değil, temel bir halk sağlığı krizi olarak görülmesi [1], çözümü için sadece güvenlik önlemlerinin yetmeyeceğini, toplum olarak, sistem olarak topyekûn bir mücadele gerektiğini gösteriyor. Şiddet artışı ile bizim “beyin göçü” eğilimlerimiz arasındaki potansiyel bağ [6], bu sorunun sadece bugünü değil, Türkiye’nin sağlık sisteminin geleceğini de tehdit ettiğini ortaya koyuyor.
Şimdi gelin, Türkiye’de sağlıkta şiddetin detaylarına birlikte bakalım. İstatistikler bize ne anlatıyor? Kimler daha çok etkileniyor? En riskli yerler neresi?
- Türkiye Sağlık Sektöründe Şiddetin Görünümü
İlk olarak, bu şiddet ne kadar yaygın, hangi şekillerde karşımıza çıkıyor ve bir artış var mı, buna bakalım.
2.1. İstatistiksel Genel Bakış: Yaygınlık, Türler ve Eğilimler
Türkiye’de biz sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin yaygınlığı, yapılan araştırmalarda gerçekten endişe verici boyutlarda çıkıyor.
- Yaygınlık (Prevalans): Sağlık çalışanları arasında şiddete maruz kalma oranları çok yüksek. Türk Tabipleri Birliği (TTB) raporlarına göre, bu oran %50 ile %75 arasında değişiyor [2]. Özellikle psikiyatri servislerindeki hemşirelerde bu oran %79’a kadar çıkabiliyor [2]. Diş hekimliğinde %34 gibi daha düşük oranlar olsa da, genel tablo çok ciddi [2].
- 2023’te hekimlerle yapılan bir ankete katılanların yaklaşık %90’ı çalışma hayatları boyunca en az bir kez hasta veya yakını tarafından şiddete maruz kalmış. %60’ı ise son bir yıl içinde şiddet gördüğünü söylemiş [2].
- Lokman Hekim Sağlık Vakfı’nın (LHSV) çalışmasında da doktor ve sağlık çalışanlarının %69’u şiddete maruz kaldığını belirtmiş [11].
- 2015’te yapılan ülke çapında bir araştırma, son 12 ay içinde işyerinde şiddet gören sağlık çalışanı oranını %44.7 bulmuş [2].
- Başka bir çalışma, hekimlerin %83.3’ünün kariyerleri boyunca en az bir şiddet olayı yaşadığını rapor etmiş [13]. Farklı çalışmalardaki oranlar da bu yüksek yaygınlığı doğruluyor [14].
- Acil Tıp Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği’nin (ATTDER) 2023 raporu, medyaya yansıyan vaka sayılarında belirgin bir artış olduğunu gösteriyor: 2021’de 190 vaka, 2022’de 249 vaka ve 2023’te (ilk 11.5 ay) 457 vaka tespit edilmiş [3]. Bu, rapor edilen olay sayısında ciddi bir artış eğilimi olduğunu düşündürüyor.
- Şiddet Türleri: Ne tür şiddetlere maruz kalıyoruz?
- Sözel/Psikolojik Şiddet: En sık karşılaşılanı bu. Çalışmaların büyük çoğunluğu, sözlü şiddet oranlarının %80-90’ların üzerinde olduğunu gösteriyor [2]. Bağırmak, tehdit etmek, aşağılamak bu kategoriye giriyor [11]. Hatta bir çalışmada sözel şiddet oranı %99.3 olarak bulunmuş [14]. Beyaz Kod bildirimlerinin de yaklaşık %89’u sözel şiddet içeriyor [16].
- Fiziksel Şiddet: Sözlü kadar yaygın olmasa da, fiziksel şiddet oranları da yüksek ve genellikle sözlü şiddetten sonra geliyor [3]. Çalışmalarda fiziksel şiddet oranları %17 ile %64.5 arasında değişiyor [2]. İranlı acil sağlık çalışanlarında %36.4 gibi yüksek oranlar raporlanmış [2]. ATTDER raporuna göre, 2023’teki vakaların %85.7’si darp şeklinde olmuş [3].
- Silah Kullanımı: Özellikle endişe verici bir trend, fiziksel şiddet olaylarında silah veya kesici alet kullanımının artması. 2023’te bu tür aletlerin kullanıldığı vakaların oranı %14.3’e yükselmiş [3].
- Cinsel Taciz/Saldırı: Diğer türlere göre daha az raporlansa da, cinsel taciz vakaları da var ve özellikle kadın sağlık çalışanlarını ve hemşireleri etkiliyor [2]. Ameliyathanelerde en yüksek cinsel taciz oranları saptanmış [2].
- Mobbing (Psikolojik Taciz): İşyerinde yıldırma dediğimiz mobbing vakaları da raporlanıyor [2].
- Eğilimler: Gördüğümüz veriler, özellikle raporlanan şiddet vaka sayısında son yıllarda belirgin bir artış olduğunu gösteriyor [3]. Beyaz Kod başvurularındaki artış da bu eğilimi destekliyor [18]. Ancak, bu artışın ne kadarının gerçekten artan şiddetten, ne kadarının ise bizim daha çok rapor etmemizden veya Beyaz Kod sistemini daha iyi kullanmamızdan kaynaklandığını anlamak için daha detaylı analizler lazım.
2.2. Mağdur ve Fail Profilleri
Peki, bu şiddet olaylarında kimler şiddet görüyor, kimler uyguluyor? Belirli profiller var mı, buna bakalım.
- Mağdurlar (Şiddet Görenler):
- Meslek: Şiddete en sık maruz kalanlar hemşireler ve hekimler [3]. 2023 ATTDER raporuna göre hemşireler (%43.3) hekimlerden (%40.9) biraz daha fazla mağdur olmuş [3]. Ama bazı çalışmalarda hekimler daha yüksek oranda mağdur çıkmış [4]. Bu, çalışmanın yapıldığı yere, zamana veya şiddet türüne göre değişebilir. Güvenlik görevlileri, acil sağlık çalışanları, eczacılar, veri kayıt personeli gibi diğer sağlık personeli de önemli ölçüde şiddet görüyor [3].
- Cinsiyet: Cinsiyet ve şiddet ilişkisi karmaşık. Bazı çalışmalar kadınların ve hemşirelerin daha çok şiddet gördüğünü veya cinsel tacize uğradığını söylüyor [2]. Diğer yandan, hekimlerin ve erkeklerin fiziksel şiddete maruz kalma olasılığının daha yüksek olduğu da raporlanmış [2]. Beyaz Kod verilerine göre ise şiddet görenlerin çoğu (%51.1 – %64.1) kadın [16]. Bu da farklı şiddet türlerinin (fiziksel, sözlü, cinsel) farklı cinsiyet ve meslek gruplarını farklı oranlarda etkilediğini düşündürüyor. Mesela hemşireler daha sık sözlü veya cinsel tacizle karşılaşırken, karar veren hekimler fiziksel çatışmalarla daha çok karşılaşabilir. Bu yüzden çözüm ararken mesleğe ve cinsiyete özgü detayları da düşünmemiz lazım.
Deneyim/Yaş: Genç ve daha az deneyimli sağlık çalışanlarının şiddet riskinin daha yüksek olduğu belirtiliyor [2]. Ancak, bir Beyaz Kod çalışmasında mağdurların yaş ortalaması 37 civarıymış ve %43.8’i 40 yaş ve üzerindeymiş [16]. Bu da deneyimin tek başına koruyucu olmayabileceğini veya farklı yaş gruplarının farklı risklerle karşılaştığını gösterebilir.
- Failler (Şiddet Uygulayanlar):
- Yakınlık: Şiddeti uygulayanların büyük çoğunluğu hastalar ve hasta yakınları [2]. Özellikle hasta yakınları sıklıkla (%60.4’e varan oranlarda) fail olarak belirtilmiş [2]. Hasta yakını sayısı arttıkça şiddet riskinin arttığı da söyleniyor [2]. Bazı Beyaz Kod verilerinde ise hastanın kendisi (%53.1) en sık fail çıkmış [16].
- Cinsiyet: Şiddet uygulayan faillerin ezici çoğunluğu erkek (%79.7) olarak raporlanıyor [13].
- Diğer Faktörler: Demans, zeka geriliği, madde bağımlılığı veya psikiyatrik rahatsızlığı olan hastaların şiddete daha çok karıştığı belirtiliyor [2]. Ayrıca, biz sağlık personelinin kendi davranışlarımızın da (mesela iletişimimiz) şiddete katkıda bulunabileceği söylenmiş [2].
2.3. Yüksek Riskli Ortamlar: Şiddetin Nerede ve Ne Zaman Meydana Geldiği
Şiddet olayları belirli yerlerde ve belirli zamanlarda daha sık yaşanma eğiliminde.
- Yer:
- Acil Servisler: Hemen hemen tüm araştırmalar, acil servislerin şiddet açısından en riskli yer olduğunu doğruluyor [2]. Beyaz Kod bildirimlerinin yarısından fazlası (%54.7 – %57.7) acillerde gerçekleşiyor [16]. Fiziksel şiddet olasılığı da acil servislerde daha yüksek [2]. Bu, acillerin doğası gereği stresli, kalabalık, beklemenin uzun olabildiği ve durumu kritik hastaların geldiği yerler olmasıyla ilgili.
- Psikiyatri Servisleri: Acil servisler gibi, psikiyatri servisleri de şiddet açısından riskli [2].
- Poliklinikler: Önemli sayıda şiddet olayı (%26-41) polikliniklerde yaşanıyor [4].
- Yataklı Servisler/Klinikler: Şiddet buralarda da oluyor [4].
- Ameliyathaneler: Özellikle cinsel taciz ve zorbalık vakalarının en yüksek olduğu yerler olarak belirtilmiş [2].
- Saha Çalışması/Ambulanslar: Hastane dışındaki sağlık hizmetleri (ambulans, evde bakım) de risk taşıyor [6].
- Kamu vs. Özel: Birçok çalışma, şiddetin kamu sağlık kurumlarında özel sektöre göre anlamlı derecede daha sık (%47.8’e karşı %27.6 gibi oranlarla, yaklaşık 2 kat daha fazla) yaşandığını gösteriyor [2]. Bu, kamu hastanelerindeki yoğunluk, kısıtlı imkanlar, bekleme süreleri veya hasta profiliyle ilgili olabilir. Şiddetin kamu hastaneleri ve acil servislerde yoğunlaşması, sorunun kişisel öfke patlamalarından çok, bu ortamlardaki sistemsel baskılardan (kalabalık, imkan kısıtlılığı, stres, hasta beklentileri) kaynaklandığını düşündürüyor [10].
- Zamanlama:
- Acil servis çalışanları genellikle gece vardiyalarında daha çok şiddet görüyor [2].
- Beyaz Kod verileri ise şiddet olaylarının en sık gündüz mesai saatlerinde (08:00-15:59) meydana geldiğini gösteriyor (%56.3) [16]. Ama aynı veriler, gündüz saatlerinde acil dışı birimlerde, gece ise acil serviste şiddetin daha sık olduğunu göstererek, yer ve zaman arasında bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor [16].
2.4. Ölümcül Sonuçlar: Şiddet Nedeniyle Hayatını Kaybeden Sağlık Çalışanları
Bu şiddetin en acı ve kabul edilemez sonucu, görevi başında hayatını kaybeden meslektaşlarımız. [2] Raporlar ve hepimizin yüreğini dağlayan haberler, Türkiye’de doktorların, hemşirelerin ve güvenlik görevlilerinin hasta veya hasta yakınları tarafından öldürüldüğünü gösteriyor.
- Dr. Ersin Arslan (17 Nisan 2012)
- Dr. Kamil Furtun (2015)
- Dr. Ekrem Karakaya (Temmuz 2022)
- Güvenlik görevlisi Tuğrul Okudan (Eylül 2022)
…gibi isimler, bu trajedinin sembolleri haline geldi [6]. 2022’de 1 doktor ve 1 güvenlik görevlisi şiddet nedeniyle hayatını kaybetti [3]. Bu olaylar, şiddetin boyutunu ve aciliyetini en çıplak şekilde gösteriyor, biz sağlık çalışanlarında derin bir üzüntü, öfke ve maalesef güvensizlik yaratıyor [6].
2.5. Raporlama Mekanizmaları: “Beyaz Kod” Sistemi ve Raporlamama Sorunu
Türkiye’de yaşanan şiddet olaylarını takip etmek ve müdahale etmek için “Beyaz Kod” sistemi kuruldu.
- Beyaz Kod Sistemi: Bu sistem, bizim maruz kaldığımız şiddet, hırsızlık veya cinsel taciz gibi olayları bildirmemiz için tasarlanmış acil durum yönetim aracı [29]. Amaç, olaylara hızlı müdahale edilmesini sağlamak, güvenlik ve idareyi haberdar etmek, adli süreci başlatmak ve bize hukuki destek sunmak [1]. Bildirimler, hastane içinden (1111), 7/24 hizmet veren ulusal çağrı merkezinden (113) veya Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesi üzerinden yapılabiliyor [16].
- Beyaz Kod İstatistikleri: Sisteme yapılan bildirim sayısı çok yüksek ve giderek artıyor.
- 2017’de 7.751 bildirim varken,
- 2019’da 46.274’e,
- 2020’de 72.158’e,
- 2021’de 101.984’e yükselmiş [18].
- Sistemin kurulduğu 2012’den beri en az 122.000 bildirim yapıldığı tahmin ediliyor [27]. Ancak, tek hastane veya bölge bazlı çalışmalarda daha düşük yıllık sayılar da görülmüş [16], bu da raporlama yoğunluğunun veya uygulamanın yere göre değişebileceğini gösteriyor.
- Raporlamama (Underreporting): İşte işin en önemli noktalarından biri: Beyaz Kod sistemi ve diğer resmi kanallara yapılan bildirimler, yaşanan şiddetin gerçek boyutunu ne yazık ki yansıtmıyor. Biz sağlık çalışanlarının önemli bir kısmı, yaşadığı şiddeti bildirmiyor [2]. TTB’nin bir anketine göre, şiddet gören hekimlerin yaklaşık %66’sı hiç bildirimde bulunmamış [2]. Nedenleri arasında:
- Bildirimin bir sonuç getirmeyeceğine dair inançsızlık (“Nasılsa bir şey değişmez” düşüncesi)
- Misilleme korkusu
- Şiddetin “işimizin bir parçası” gibi görülüp normalleştirilmesi (ki bu çok tehlikeli)
- Zaman yetersizliği ve bürokratik işlemlerin zorluğu
- Yer alıyor [2]. Küresel çalışmalar da sağlıkta şiddetin ciddi şekilde eksik raporlandığını doğruluyor [10]. Bu durum, resmi istatistiklerin sorunun sadece “görünen kısmı” olduğunu gösteriyor [10]. Özellikle sözel şiddetin tamamının raporlanmaması, kurumsal müdahalelere güvensizliği ve bu tür davranışların normalleştiğini gösteriyor. Bu da bizim tükenmemize ve duyarsızlaşmamıza yol açabilir.
- Etkinlik: Beyaz Kod sisteminin amacı bize destek olmak ve yasal süreci kolaylaştırmak olsa da, birçok sağlık çalışanı sistemin ne kadar etkili olduğundan şüphe duyuyor [2]. Sistem daha çok olay sonrası reaktif (olay olduktan sonra tepki veren) bir mekanizma olarak çalışıyor, önleyici veya caydırıcı etkisi sınırlı kalıyor [35]. Sağlık Bakanlığı’nın, şiddet riski algılandığında daha erken uyarı vermeyi amaçlayan “Gri Kod” mobil uygulamasını pilot olarak başlatması gibi yeni adımlar [36], mevcut sistemin sınırlılıklarının farkında olunduğunu gösteriyor. Ama mevcut düzenlemelerin ve uygulamaların şiddeti ne kadar azalttığını gösteren kapsamlı araştırmalara ihtiyaç var [35].
Şimdi, Beyaz Kod verilerine ait, farklı çalışmalardan derlenmiş özet bir tabloyu sizinle paylaşayım. Unutmayın, bu sadece raporlanan kısmı gösteriyor:
Çalışma/Kaynak | Zaman Dilimi | Bildirim Sayısı | Başlıca Mağdur Meslek (%) | Başlıca Mağdur Cinsiyet (%) | Başlıca Fail (%) | En Yaygın Şiddet Türü (%) | En Yaygın Yer (%) | Bildirilen Başlıca Nedenler (%) |
[16] (Tek Hastane) | 2019-2022 | 64 (Yıllık: 26, 8, 11, 19) | Doktor (%42.2), Hemşire/Ebe (%34.4) | Kadın (%64.1) | Hasta (%53.1), Hasta Yakını (%37.5) | Sözel (%89.1) | Acil Servis (%54.7) | Tedaviden memnuniyetsizlik (%28.1), Yasal olmayan istek (%26.6), Beklemek istememe (%23.4) |
[18] (Ulusal) | 2017, 2019-2021 | Yıllık: 7.7K, 46K, 72K, 101K | Veri Yok | Veri Yok | Veri Yok | Veri Yok | Veri Yok | Veri Yok |
[20] (Kırklareli) | 2017-Haziran 2022 | 360 | Hekim (%60.0) | Kadın (%51.1) | Veri Yok | Sözel (%84.4) | Hastane (%66.9), Poliklinik (%41.1) | Veri Yok |
[7] (Ulusal) | Oca 2013-Haz 2017 | 51.348 | Veri Yok | Veri Yok | Hasta ve Yakınları (Esas olarak belirtilmiş) | Veri Yok | Veri Yok | Neoliberal sağlık politikaları, Karşılanmayan beklentiler, Eğitim yetersizliği, Yasa eksikliği |
*Not: Bu tablo farklı kapsam ve metodolojilere sahip çalışmalardan derlenmiştir ve Beyaz Kod sistemine yapılan bildirimlerin tamamını yansıtmamaktadır. Ciddi bir raporlamama sorunu olduğu unutulmamalıdır.
- Küresel Bir Perspektif: OECD Ülkeleri ve Dünya Genelinde Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet
Peki bu şiddet sadece bize mi özgü? Hayır sevgili dostlar, ne yazık ki bu sorun küresel çapta var. Uluslararası veriler, Türkiye’deki durumun ciddiyetini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.
3.1. Uluslararası Yaygınlık ve Karşılaştırmalı Analiz
- Küresel Yaygınlık: Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Hemşireler Konseyi (ICN) gibi uluslararası kuruluşlar, dünya genelinde sağlık çalışanlarının önemli bir kısmının işyerinde şiddet gördüğünü rapor ediyor. Tahminler genellikle %50’nin üzerinde ve sözel şiddet de dahil edilince %62’lere ulaşabiliyor [8]. Araştırmalar bu bulguları destekliyor; mesela yoğun bakım ünitelerinde şiddetin ortalama sıklığı %51 [32], kadın sağlık çalışanlarında %45 [37] ve genel olarak sağlık çalışanlarında %63 bulunmuş [38].
- OECD Bağlamı: Gelişmiş ülkelerin olduğu OECD bölgesinde de risk yüksek. Mesela ABD’de sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının diğer tüm çalışanlara göre işyeri şiddetine maruz kalma olasılığı 5 kat daha fazla [39]. Türkiye’deki sağlık çalışanlarının diğer meslek gruplarına göre 16 kat daha fazla şiddet riski taşıdığına dair bulgular da var [17]. OECD ülkelerine göç eden doktor ve hemşire sayısında 2010-2020 arasında %60 artış olması [8], bu ülkelerdeki işgücü ihtiyacını ve çekici faktörleri gösteriyor, ama bizim ülkemizdeki şiddet gibi itici faktörlerin de rol oynayabileceğini düşündürüyor.
- Ülke Bazlı Veriler: Şiddet oranları ülkeden ülkeye çok değişiyor. Bir araştırmada şu oranlar verilmiş: Bulgaristan’da %55, Çin’de (acil) %90, Almanya’da (aile hekimleri) %91, Hindistan’da %77.3, İtalya’da %51.5, Ürdün’de %63, Peru’da %84.5, Polonya’da %51, Romanya’da (asistanlar) %45.8 ve ABD’de (acil) %47 [10]. Gördüğünüz gibi, Türkiye için bildirilen %84’lük kariyer boyu şiddet oranı [10] oldukça yüksek. Doktorla görüşme süreleri gibi dolaylı göstergeler de farklılıklara işaret ediyor; mesela Bangladeş’te ortalama görüşme süresi 48 saniye iken İsveç’te 22.5 dakika [40].
- Küresel Şiddet Türleri: Dünya genelinde de en yaygın şiddet türü sözel taciz [10]. Fiziksel ve cinsel taciz de önemli sorunlar olmaya devam ediyor.
3.2. Türkiye’yi Küresel Bağlamda Konumlandırmak (Şiddet Oranları ve İlgili Göstergeler)
Türkiye’deki sağlıkta şiddeti daha iyi anlamak için, sadece şiddet oranlarını değil, sağlık sistemi ve toplumla ilgili bazı göstergeleri de uluslararası düzeyde karşılaştıralım.
- Şiddet Oranları: Türkiye’deki çalışmalarda bildirilen şiddet oranları (mesela son 12 ayda %44.7 [12], hekimlerde yaşam boyu %83-84 [10]) birçok OECD ülkesi ve küresel ortalamaların üzerinde. Özellikle hekimlerin yaşam boyu şiddet maruziyeti açısından Türkiye, en yüksek oranlara sahip ülkelerden [10].
- Sağlık Çalışanı Yoğunluğu: Türkiye’de 1000 kişiye düşen hekim sayısı, OECD ortalamasının oldukça altında. 2021’de 1000 kişiye 2.18 hekim düşerken [42], bu oran 100.000 kişide 218 hekim olarak ifade edildiğinde Avrupa’nın en düşük oranlarından biri [9]. Yunanistan’da bu oran 629 [43]. Düşük hekim sayısı, mevcut hekimler üzerindeki iş yükünü artırıyor, bu da stresi, tükenmişliği ve potansiyel olarak şiddet riskini yükselten bir faktör olabilir.
- Konsültasyon Süresi/Sıklığı: Türkiye’de kişi başına yıllık doktor başvurusu sayısı OECD ortalamasının üzerinde. 2021 OECD ortalaması kişi başı 6 başvuru iken [44], Türkiye’de bu sayı 8 [9], hatta 2023’te 11.4’e [45] ulaşmış. OECD raporunda Türkiye için ortalama görüşme süresi verilmemiş [44], ama düşük hekim sayısıyla birleşen bu yüksek başvuru sayısı, muayene sürelerinin inanılmaz kısa olduğu anlamına geliyor. TTB raporları da muayene sürelerinin 5 dakikaya kadar düştüğünü söylüyor [2]. Kısa görüşme süreleri, hem hastanın memnuniyetsizliğine hem de bizim üzerimizde baskıya yol açarak şiddeti tetikleyen önemli bir neden [2].
- Suç Oranları: Genel suç oranlarına bakarsak, Türkiye’nin kasıtlı cinayet oranı (2022’de 100.000 kişide ~2.67 [46]) bazı OECD ülkelerinden yüksek, bazılarından düşük ve Avrupa ortalamalarına yakın [47]. Ciddi yaralanmayla sonuçlanan saldırı oranı (100.000 kişide 218 [41]) OECD içinde orta sıralarda. Soygun oranı (100.000 kişide 11 [41]) görece düşük. Bu durum, Türkiye’deki sağlıkta şiddet oranlarının, ülkenin genel şiddet suçları profiline göre orantısız bir şekilde yüksek olduğunu düşündürüyor. Yani sorun, genel toplumsal şiddetten çok, sağlık sistemimize özgü dinamiklerden kaynaklanıyor olabilir.
- Cezaevi Nüfus Oranı: Türkiye, Avrupa ve OECD ülkeleri arasında en yüksek cezaevi nüfus oranlarından birine sahip. 2022’de 100.000 kişiye 403 mahpus düşerken [46], AB ortalaması 108 [50]. 2025 itibarıyla bu oran 471’e yükselmiş [51]. Yüksek cezaevi nüfusu, genel toplumsal gerilim, sorun çözme mekanizmalarındaki sıkıntılar veya hukukun üstünlüğü algısıyla ilişkili olabilir ve bu durum sağlık sektörü dahil farklı alanlardaki şiddet eğilimlerini etkileyebilir.
- Demokrasi/Yönetişim Göstergeleri: Uluslararası kuruluşların değerlendirmeleri, Türkiye’nin demokrasi ve yönetişim standartlarında gerilemeler yaşandığını gösteriyor. Freedom House Türkiye’yi “Özgür Olmayan” [52], EIU Demokrasi Endeksi ise “Hibrit Rejim” [55] olarak sınıflandırmış ve puanlarda düşüşler olduğunu belirtmiş [55]. Demokratik kurumların zayıflaması, hukukun üstünlüğüne dair endişeler ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar, genel bir güvensizlik ve “cezasızlık” algısı yaratarak, biz sağlık çalışanları gibi bir otorite figürüne yönelik şiddeti cesaretlendirebilir.
- Ekonomik Göstergeler: Türkiye, üst-orta gelirli bir ülke, son yirmi yılda büyümüş ve yoksulluk azalmış [57]. Ama son yıllarda yüksek enflasyon ve kur dalgalanmaları gibi ekonomik zorluklar yaşıyor [57]. Kişi başı GSYH (SAGP) 2023’te 42.326 $ civarı [58]. Big Mac Endeksi gibi göstergeler, satın alma gücündeki değişimi ve yaşam maliyeti baskısını gösteriyor [59]. Türkiye’nin endeksteki yeri değişti, göreceli olarak “ucuz” olmaktan “pahalı” olmaya doğru kaydı [59]. Ekonomik stres, eşitsizlik hissi ve enflasyon baskısı, toplumsal gerilimi artırarak sağlık sistemi içindeki etkileşimlere de olumsuz yansıyabilir.
İşte, Türkiye’yi bazı OECD ülkeleri ve ortalamalarla temel göstergeler açısından karşılaştıran tablo:
Gösterge | Türkiye | OECD Ortalaması (veya AB/Yakın Ülkeler) | Seçilmiş Ülkeler Örnekleri | Kaynaklar |
SÇ Şiddet Yaygınlığı (Yaşam Boyu/Yıllık) | Çok Yüksek (örn. Hekim yaşam boyu %84; Son 12 ay %44.7) | Yüksek (örn. Küresel %62; Kadın SÇ %45; ICU %51) | Almanya (Aile Hekimi %91), Çin (Acil %90), Hindistan (%77), ABD (Acil %47), İsveç (?), Bangladeş (?) | [8] |
SÇ Ölümleri (Şiddet Kaynaklı) | Var (Belgelenmiş vakalar mevcut) | Veri sınırlı/karşılaştırılamaz | – | [3] |
Hekim Yoğunluğu (1000 kişiye) | Düşük (2.18 – 2021) | Daha Yüksek (örn. AB ort. ~3.9) | Yunanistan (6.3), Avusturya (5.4), Norveç (5.2), Almanya (4.5) | [9] |
Yıllık Kişi Başı Doktor Başvurusu | Yüksek (8 – 11.4) | Orta (OECD ort. 6 – 2021) | Slovakya (11), Almanya (9.6), Kore (17), İsveç (2.3) | [9] |
Kasıtlı Cinayet Oranı (100.000 kişiye) | Orta (2.67 – 2022) | Değişken (AB ort. 0.86 – 2022) | Meksika (18.1), ABD (5.0), Estonya (5.2), İskoçya (1.6), İngiltere (1.1), Almanya (0.8), Japonya (0.5), İzlanda (0.3) | [41] |
Cezaevi Nüfus Oranı (100.000 kişiye) | Çok Yüksek (403 – 2022; 471 – 2025) | Düşük (AB ort. 108 – 2022) | Macaristan (200), Polonya (190), Çekya/Slovakya (181), Fransa (107), Almanya (78), Finlandiya (51.6), İzlanda (36.7) | [46] |
Demokrasi Endeksi (FH/EIU) | Düşük (Özgür Değil / Hibrit Rejim) | Genellikle Yüksek (Özgür / Kusurlu veya Tam Demokrasi) | Norveç (Tam Dem.), İsveç (Tam Dem.), Almanya (Tam Dem.), Fransa (Kusurlu Dem.), Yunanistan (Kusurlu Dem.) | [52] |
*Not: Tablodaki veriler farklı yıllara ve tanımlara ait olabilir, doğrudan karşılaştırmalar dikkatli yapılmalıdır.
Bu karşılaştırma, Türkiye’nin sağlıkta şiddet konusunda OECD ve Avrupa ülkeleri arasında ne yazık ki belirgin şekilde olumsuz bir konumda olduğunu gösteriyor. Yüksek şiddet oranları, az sayıda hekim, çok sayıda başvuru ve yüksek cezaevi nüfusu gibi faktörlerin bir araya gelmesi, sorunun Türkiye’deki kendine özgü ve karmaşık yapısını vurguluyor. Bu durum, genel toplumsal şiddet düzeylerinden çok, Türkiye’deki sağlık sisteminin yapısının, politikalarının ve kendine özgü toplumsal-kültürel dinamiklerin orantısız derecede büyük rol oynadığını kuvvetle düşündürüyor. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” gibi belirli politikaların etkileri [2] ve ülkenin genel yönetişim ve “cezasızlık” ortamı [2] bu özgün durumu anlamamızda kilit rol oynuyor.
- Kök Neden Analizi: Türkiye’de Sağlıkta Şiddetin Temel Sebepleri
Peki, Türkiye’de sağlıkta şiddetin kökenleri neler? Neden bu kadar yaygın? Sebepler çok yönlü ve katmanlı; sistemik, sosyo-kültürel ve politik faktörlerin karmaşık bir etkileşimini yansıtıyor. Sorunu çözmek için bu temel nedenleri çok iyi anlamamız lazım.
4.1. Sistemik Faktörler: Sağlık Politikası, Piyasa Mantığı ve Çalışma Koşullarının Rolü
- Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP): Birçok uzman ve meslek örgütü, 2000’lerde başlayan SDP’nin sağlıkta şiddetin artmasında önemli bir rol oynadığını söylüyor [2]. Programın sağlık hizmetlerini piyasa kurallarına açması, “performansa dayalı ücret” sistemi, “hasta memnuniyetini” en önemli ölçüt yapması gibi unsurların, hekimliğin değerlerini zedelediği, bizim üzerimizdeki baskıyı artırdığı ve hasta-hekim arasındaki güveni sarstığı belirtiliyor [2]. Özellikle “hasta memnuniyeti” odaklı uygulamaların, hastalarda gerçekçi olmayan beklentiler yarattığı ve çatışma potansiyelini yükselttiği ifade ediliyor [2]. SDP’nin erişimi artırma hedefi, aynı zamanda talebin inanılmaz artmasına ve sistemin yönetilemez bir yük altına girmesine yol açmış. 2002’de 208 milyon olan hekime başvuru sayısının 2023’te 1 milyara yaklaşması [45], bu artan talebin boyutunu ve sistem üzerindeki baskıyı gösteriyor.
- Neoliberal Politikalar ve Piyasa Mantığı: Sağlık hizmetlerinin bir kamu hizmeti olmaktan çıkıp, satın alınabilecek bir “mal” gibi algılanması (“kışkırtılmış sağlık talebi”), hastaların ve yakınlarının “müşteri” gibi davranmasına ve beklentilerinin gerçekçi olmayan seviyelere çıkmasına neden olmuş [2]. Bu durum, özellikle talebin hemen karşılanamadığı veya geciktiği durumlarda hayal kırıklığına ve öfkeye yol açabiliyor.
- İş Yükü ve Zaman Baskısı: Türkiye’deki düşük hekim ve hemşire sayısı [9], artan hasta talebiyle birleşince biz sağlık çalışanları üzerinde aşırı bir iş yükü yaratıyor [2]. Bu da, hasta başına ayrılan muayene süresinin korkunç derecede kısalmasına (5 dakika veya altına düşmesi) yol açıyor [2]. Yetersiz muayene süresi, hem teşhis ve tedavinin kalitesini düşürüyor hem de hasta ile bizim aramızda etkili bir iletişim kurulmasını engelleyerek çatışma riskini artırıyor [2].
- Çalışma Koşulları: Uzun çalışma saatleri, nöbetler, yetersiz ücret, fiziksel imkanların eksikliği, dinlenme yerlerinin kısıtlılığı gibi olumsuz çalışma koşulları, bizde kronik stres, yorgunluk ve tükenmişliğe neden oluyor [2]. Tükenen bir sağlık çalışanının sabrı ve iletişim becerileri azalabilir, bu da şiddete zemin hazırlayabilir.
- Örgütsel Faktörler: Hastanelerdeki yetersiz güvenlik önlemleri (güvenlik personeli sayısı, kamera, alarm), riskli alanların (acil servis gibi) fiziksel tasarımındaki sorunlar, şiddet anına müdahale ve olay sonrası destek mekanizmalarındaki eksiklikler, idarenin desteğinin yetersizliği ve şiddete karşı net bir “sıfır tolerans” politikasının uygulanmasındaki zayıflıklar da şiddeti önlemede engel oluşturuyor [2].
4.2. Sosyo-Kültürel ve Politik Boyutlar: Cezasızlık, Toplumsal Normlar, Güven Eksikliği ve Politik Söylem
- Cezasızlık Kültürü: Şiddet uygulayanların genellikle yeterli ve caydırıcı cezalar almadığına dair yaygın algı ve bunu destekleyen hukuki uygulamalar (serbest bırakılma, ertelenmiş cezalar), şiddeti büyük ölçüde teşvik ediyor [2]. Şiddet uygulayanların yaptıklarının yanına kalabileceği inancı, potansiyel failleri cesaretlendiriyor. 2022’de şiddet uygulayan 494 saldırgandan sadece 96’sının tutuklanması bu algıyı güçlendiriyor [10].
- Toplumsal Şiddet Normları: Sağlıkta şiddeti, toplumun genelindeki şiddet eğilimlerinden ayrı düşünemeyiz. Kadına şiddet, nefret suçları, trafikteki öfke, sosyal medyadaki linç kültürü gibi olayların yaygınlaşması, genel bir şiddet iklimi yaratıyor ve bu iklim sağlık kurumlarına da yansıyor [2]. Şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak normalleşmesi, sağlık ortamındaki çatışmaların da şiddete dönüşme olasılığını artırıyor.
- İletişim Kopukluğu ve Kültürel Faktörler: Biz sağlık çalışanları ile hastalar/hasta yakınları arasındaki iletişim sorunları, şiddet olaylarının en sık belirtilen tetikleyicilerinden biri [2]. Bu sorunlar; zaman darlığı, dil, kültürel farklılıklar, sağlık okuryazarlığının düşüklüğü [10], empati eksikliği, bizim tükenmişliğimiz veya hastaların/yakınlarının içinde olduğu stresli durum gibi birçok şeyden kaynaklanabilir. Ancak iletişim sorunları genellikle daha derinlerde yatan sistemsel problemlerin bir sonucu veya belirtisi. Zaman baskısı, personel eksikliği, uzun bekleme süreleri gibi faktörler etkili iletişimi zaten en baştan zorlaştırıyor.
- Güven Erozyonu ve Sağlık Çalışanlarının Değersizleştirilmesi: Özellikle politikacıların ve medyanın zaman zaman kullandığı olumsuz, suçlayıcı veya bizi hedef gösteren dil ve üslup, toplum nezdindeki itibarımızı zedeliyor ve bize karşı güvensizliği körüklüyor [2]. Sağlık haberlerinin sıklıkla olumsuz veya “suçlayıcı” şekilde verilmesi [2], mesleğimize olan saygıyı azaltıyor ve bizi kolay bir hedef haline getirebiliyor.
- Hasta/Hasta Yakını Faktörleri: Hastaların veya yakınlarının içinde bulunduğu hastalık süreci, endişe, korku, acı gibi duygusal durumlar, agresif davranışlara yol açabilir [24]. Ayrıca, sağlık sistemi işleyişi, tedavi veya hastalıklar hakkında yetersiz bilgi veya yanlış beklentiler, memnuniyetsizliğe ve çatışmaya neden olabilir [2]. Uzun bekleme süreleri [4], tedaviden memnuniyetsizlik [16], yasal olmayan veya hastane kurallarına aykırı istekler (usulsüz rapor, reçete gibi) [4] de sıkça belirtilen şiddet nedenleri arasında. Ruhsal bozukluklar veya madde/alkol kullanımı da fail tarafındaki risk faktörleri [2].
- SABİM/CİMER: Hasta haklarını koruma amacı taşıyan bu şikayet mekanizmalarının, yapıları veya işleyiş biçimleri nedeniyle bazen bizim üzerimizde baskı oluşturduğu ve kötüye kullanıldığında şiddeti dolaylı olarak artırabildiği yönünde görüşler var [2].
4.3. Faktörlerin Etkileşimi: Sistemik Baskıları Bireysel ve Durumsal Tetikleyicilerle Bağlamak
Sağlıkta şiddet, tek bir nedene indirgenecek kadar basit değil [2]. Büyük ölçekli faktörler (sağlık politikaları, politik dil, toplumsal normlar, cezasızlık) ile küçük ölçekli faktörler (kişisel özellikler, anlık tetikleyiciler) sürekli etkileşim halinde. Mesela, SDP gibi politikaların [2] (büyük ölçekli) sonucu artan hasta yükü ve kısalan muayene süreleri (sistemik baskı), acilde uzun bekleyen ve yeterli bilgi alamayan bir hastanın (durumsal tetikleyici) hayal kırıklığını artırabilir. Bu durum, yorgun ve stresli bir sağlık çalışanıyla (kişisel/sistemik) yaşanan küçük bir iletişim sorununu (kişilerarası) hızla sözlü veya fiziksel şiddete (olay) dönüştürebilir. Aynı şekilde, bizi değersizleştiren politik söylemler (politik) ve saldırganların ceza almayacağına dair inanç (cezasızlık), bir hasta yakınının memnuniyetsizliğini (kişisel/durumsal) şiddetle ifade etme eşiğini düşürebilir. Bu yüzden etkili çözüm ararken, bu karmaşık etkileşimi görmeli, hem sistemsel sorunlara hem de kişisel/durumsal faktörlere müdahale etmeliyiz. SDP’nin [2] sıkça temel neden olarak gösterilmesi, erişimi ve verimliliği artırma hedefiyle (piyasa odaklı) alınan kararların, şiddeti körükleyen sistemsel baskılar (iş yükü, performans, hasta beklentileri) yaratarak istenmeyen sonuçlara yol açtığını gösteriyor. Bu, sürdürülebilir çözümlerin sadece semptomları tedavi etmek yerine, temel sağlık politikalarının yeniden düşünülmesini gerektiriyor. Ayrıca, hissedilen ‘cezasızlık kültürü’ [2] ile bizi potansiyel olarak değersizleştiren politik dilin [2] birleşimi tehlikeli bir etki yaratıyor. Bu, sadece saldırganları caydırmakla kalmıyor, aynı zamanda bize karşı saldırganlığın kabul edilebilir veya daha az sonuç doğurur olduğu yönünde üstü kapalı bir mesaj vererek şiddet için eşiği düşürebilir.
- Dalga Etkisi: Sağlık Çalışanları ve Sağlık Sistemi Üzerindeki Sonuçlar
Şiddet, sadece yaşandığı anla sınırlı kalmıyor; hem bizim hem de sağlık sisteminin üzerinde derin ve kalıcı olumsuz etkileri oluyor.
5.1. Sağlık Profesyonelleri Üzerindeki Yük: Fiziksel, Psikolojik ve Mesleki Etkiler
- Fiziksel Yaralanmalar: Şiddet, basit yaralanmalardan ciddi sakatlıklara, hatta hayatını kaybetmemize kadar fiziksel zarar verebilir [2].
- Psikolojik Hasar: Şiddetin psikolojik etkileri genellikle fizikselden daha yaygın ve uzun süreli. Şiddet yaşadıktan veya tanık olduktan sonra yoğun korku, kaygı, öfke, çaresizlik, aşağılanma, suçluluk, hayal kırıklığı yaşayabiliyoruz [2]. Bu durum, depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), uyku sorunları, konsantrasyon güçlüğü, mesleki tükenmişlik (burnout) ve hatta intihar düşünceleri gibi ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir [2]. LHSV çalışmasında, şiddet gören doktor ve sağlık çalışanlarının %77’si bağırma, %63’ü tehdit, %58’i aşağılama gibi psikolojik şiddeti yaşadığını söylemiş [11].
Mesleki Etkiler: Şiddet deneyimi veya korkusu, mesleğimize karşı tutumlarımızı derinden etkiliyor. İş tatminimiz azalıyor, kurumumuza ve mesleğimize bağlılığımız zayıflıyor [7]. İşe gelmeme oranları artıyor, mesleği bırakma veya daha güvenli alanlara/ülkelere (beyin göçü) gitme eğilimi güçleniyor [2]. Kendimizi korumak için gereksiz tetkikler isteyebilir veya riskli hastalardan kaçınabiliriz, buna “savunmacı tıp” deniyor. Ayrıca, sürekli şiddet tehdidi altında çalışmak, empati yeteneğimizi köreltebilir, hasta iletişimimizi bozabilir [25]. Şiddet yüzünden yaşanan beyin göçü [6], Türkiye’nin sağlık sistemi kapasitesi ve kalitesi için önemli bir uzun vadeli tehdit. Bu sadece deneyimli personel kaybı değil, gelecek nesillerin eğitimi ve uzmanlık hizmetlerinin sürdürülebilirliğini de etkiliyor, personel eksikliğinin şiddete yol açan koşulları daha da kötüleştirdiği bir kısır döngü riski yaratıyor.
5.2. Sistemsel Etkiler: Bakım Kalitesi, Hizmet Sunumu ve Kamu Güveni
- Bakım Kalitesi: Şiddet ve şiddet korkusu, sağlık hizmetlerinin kalitesini doğrudan veya dolaylı etkiliyor. Şiddet olayları sırasında veya sonrasındaki kaos ve korku ortamı, dikkatimizi dağıtır, karar verme sürecini bozar ve hatalara yol açabilir [7]. Stres, tükenmişlik ve korku nedeniyle motivasyonumuz düşer, iletişimimiz zayıflar, hastalara yeterli zaman ve özen gösteremeyebiliriz. Savunmacı tıp, hem gereksiz maliyet yaratır hem de hastalar için risk oluşturabilir. Yaygın psikolojik etkiler (korku, kaygı, tükenmişlik [2]), açık bir şiddet olayı olmasa bile, günlük pratikte (gereksiz tetkik isteme, az iletişim, zor konuşmalardan kaçınma gibi) hasta bakım kalitesini ve sonuçlarını olumsuz etkileyen ince ama önemli değişikliklere yol açar.
- Hizmet Sunumu Aksaklıkları: Şiddet olayları, özellikle acil servislerde hizmet sunumunu ciddi aksatır [6]. Olaylara müdahale, güvenlik, adli süreçler zaman ve para gerektirir. Şiddet nedeniyle işe gelemeyen veya mesleği bırakanlar, personel eksikliğini artırarak bekleme sürelerinin uzamasına ve hizmetlere erişimde zorluklara yol açar. Grevler de hizmeti etkileyen diğer faktör [6].
- Güven Erozyonu: Sağlıkta şiddet, hasta ve sağlık çalışanları arasındaki temel güven ilişkisine büyük zarar verir [2]. Güvenin olmadığı bir ortamda etkili tedavi zorlaşır. Hastalar, şiddet korkusuyla veya bize karşı oluşan olumsuz algılarla gerekli sağlık hizmetini almaktan çekinebilir. Bu, özellikle kamu sağlık kurumlarına olan güveni sarsarak toplum sağlığını tehdit eder.
- Ekonomik Maliyetler: Sağlıkta şiddetin önemli bir ekonomik boyutu da var. Yaralanan personelin tedavi masrafları, iş gücü kaybı, artan güvenlik harcamaları, yasal süreç maliyetleri, personel değişim hızı ve yeni personel eğitim masrafları, sağlık sistemine ek yük getirir [34].
- Önleme ve Müdahale Yolları: Mevcut Tedbirler Ne Kadar Etkili ve Ne Yapmalı?
Türkiye’de sağlıkta şiddetle mücadele etmek için mevcut önlemlerin ne kadar işe yaradığını değerlendirmek ve kapsamlı, çok yönlü yeni çözümler önermek hayati önem taşıyor.
6.1. Mevcut Stratejilerin Değerlendirilmesi: “Beyaz Kod” ve Yasal Çerçevenin Etkinliği
- Beyaz Kod Değerlendirmesi: Beyaz Kod sistemi, olayları raporlamak, acil müdahale sağlamak ve hukuki destek sunmak için tasarlandı [16]. Ancak, etkinliği konusunda ciddi soru işaretleri var. Biz sağlık çalışanları arasında sisteme güvensizlik, bildirimlerin sonuçsuz kalacağına dair inanç ve yaygın raporlamama sorunu, sistemin caydırıcılığını ve önleyici etkisini zayıflatıyor [2]. Beyaz Kod’un daha çok olay sonrası tepki veren bir mekanizma olduğu, önleme konusunda yetersiz kaldığı düşünülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın risk anında erken uyarı vermeyi amaçlayan “Gri Kod” mobil uygulamasını [36] devreye sokma çabası, mevcut sistemin sınırlılıklarının farkında olunduğunu gösteriyor. Ancak, Beyaz Kod ve benzeri uygulamaların şiddeti ne kadar azalttığını ölçen bağımsız değerlendirme araştırmalarına ihtiyaç var [35].
Yasal Çerçeve Değerlendirmesi: Sağlıkta şiddete karşı Türk Ceza Kanunu’nda cezalar artırıldı, suç katalog suçlar arasına alındı, kamu davası niteliği kazandı gibi önemli yasal adımlar atıldı [1]. Çalışan Güvenliği Genelgesi gibi idari düzenlemeler de var [35]. Ancak, bu düzenlemelerin şiddeti caydırmada ve saldırganların hesap vermesini sağlamada yetersiz kaldığı yönünde güçlü bir görüş hakim. TTB ve diğer sağlık meslek örgütleri, mevcut yasanın parçalı olduğunu ve sağlıkta şiddetin kendine özgü doğasını yeterince kapsamadığını belirterek, özel ve kapsamlı bir “Sağlıkta Şiddet Yasası”nın çıkarılmasını ısrarla istiyor [2]. Mevcut yasalardaki cezaların uygulanmasında karşılaşılan sorunlar (ertelemeler, denetimli serbestlik vb.) [2] ve yargı süreçlerindeki aksaklıklar, cezasızlık algısını güçlendiriyor ve yasaların caydırıcılığını azaltıyor. Biz sağlık çalışanları arasında, mevcut yasal çerçevenin bizi yeterince korumadığına dair yaygın bir inanç var.
6.2. Değişim İçin Çok Yönlü Bir Strateji
Sağlıkta şiddetle etkili mücadele, tek bir çözüme odaklanmak yerine, yasal, kurumsal, sistemsel, toplumsal ve bireysel düzeylerde aynı anda ve koordineli adımlar atmayı gerektiren çok yönlü bir yaklaşım zorunlu. Aşağıdaki tablo, önerilen çözüm stratejilerini kategorilere ayırarak sunuyor:
Tablo 3: Kategorize Edilmiş Çözüm Önerileri ve Tavsiyeler
Kategori | Özel Öneri/Tavsiye | Kanıt/Gerekçe (İlgili Metin Bölümleri) | Başlıca Aktörler |
Yasal Düzenleme ve Hesap Verebilirlik | Kapsamlı “Sağlıkta Şiddet Yasası”nın (TTB teklifi temel alınarak) çıkarılması | Mevcut yasanın yetersizliği algısı, TTB talepleri [2] | TBMM, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı |
Sağlıkta şiddetin TCK’da özel suç tipi olarak tanımlanması | Şiddetin özgün doğası, caydırıcılık ihtiyacı [2] | TBMM, Adalet Bakanlığı | |
Cezaların ağırlaştırılması, erteleme/denetimli serbestlik gibi uygulamaların kaldırılması | Cezasızlıkla mücadele, caydırıcılık [2] | TBMM, Adalet Bakanlığı, Yargı | |
Özel savcılık/kolluk birimleri kurulması | Uzmanlaşma, etkin soruşturma [2] | Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı | |
Sağlık kurumlarına silahla girişin yasal olarak engellenmesi | Fiziksel güvenliğin artırılması [2] | TBMM, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı | |
Beyaz Kod sisteminin etkinliğinin artırılması, hukuki takibin güçlendirilmesi | Raporlamanın teşviki, adalete güvenin tesisi [2] | Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Hastane Yönetimleri | |
Kurumsal ve Çevresel Güvenlik | Uluslararası standartlara (OSHA, Joint Commission vb.) uygun risk değerlendirmesi ve işyeri analizi yapılması | Proaktif tehlike tespiti ve önleme [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı |
Yeterli sayıda ve nitelikli güvenlik personeli görevlendirilmesi (risk bazlı) | Fiziksel caydırıcılık ve müdahale kapasitesi [2] | Hastane Yönetimleri, İçişleri Bakanlığı | |
Fiziksel güvenlik önlemlerinin artırılması (kamera, alarm, metal dedektörü, güvenli alan tasarımı, kilitli kapılar vb.) | Caydırıcılık, erken uyarı, müdahale kolaylığı [2] | Hastane Yönetimleri | |
Yüksek riskli alanlarda (acil, psikiyatri) ek önlemler alınması, yalnız çalışmanın önlenmesi | Risk odaklı koruma [2] | Hastane Yönetimleri | |
Bekleme alanlarının iyileştirilmesi, düzenli bilgilendirme yapılması | Hasta/yakını stresinin azaltılması [2] | Hastane Yönetimleri | |
Hızlı müdahale ekipleri (Rapid Response Teams) oluşturulması | Organize ve etkin müdahale [25] | Hastane Yönetimleri | |
Sağlık Sistemi ve Politika Reformu | SDP’nin şiddeti artıran etkilerinin (piyasa odaklılık, performans baskısı) gözden geçirilmesi ve reforme edilmesi | Kök nedenlere müdahale [2] | Sağlık Bakanlığı, Hükümet |
Birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi | Talep yönetimi, sistem yükünün azaltılması [2] | Sağlık Bakanlığı | |
Sağlık çalışanı sayısının (özellikle hekim/hemşire) artırılması, iş yükünün azaltılması | Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, tükenmişliğin önlenmesi [2] | Sağlık Bakanlığı, YÖK, Maliye Bakanlığı | |
Muayene sürelerinin bilimsel standartlara uygun hale getirilmesi | Etkili iletişim ve kaliteli bakım için zaman [2] | Sağlık Bakanlığı, Hastane Yönetimleri | |
Sağlık çalışanlarının özlük haklarının (ücret, çalışma koşulları) iyileştirilmesi | Motivasyon, meslekte kalıcılık, tükenmişliğin azaltılması [2] | Sağlık Bakanlığı, Hükümet, Maliye Bakanlığı | |
İletişim, Güven ve Farkındalık | Sağlık çalışanlarına iletişim, empati, de-eskalasyon, çatışma çözme eğitimlerinin düzenli verilmesi | Şiddet potansiyeli olan durumların yönetimi [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Meslek Örgütleri, Üniversiteler |
Topluma yönelik farkındalık kampanyaları (sağlık çalışanlarına saygı, gerçekçi beklentiler, şiddete sıfır tolerans) | Toplumsal tutum değişikliği [2] | Sağlık Bakanlığı, Medya, STK’lar, Eğitim Bakanlığı | |
Medyanın şiddet haberlerini sunuş biçimine yönelik etik ilkeler geliştirilmesi ve takibi | Sağlık çalışanlarının hedef gösterilmesinin önlenmesi [2] | Medya Kuruluşları, RTÜK, Meslek Örgütleri | |
Hasta ve toplumun sağlık okuryazarlığının artırılması | Bilinçli ve yapıcı katılım [10] | Sağlık Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı, STK’lar | |
Hasta-sağlık çalışanı arasındaki güven ilişkisini yeniden tesis edecek mekanizmaların kurulması | Sağlıklı iletişim ortamı [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Meslek Örgütleri | |
Sağlık Çalışanlarına Destek Sistemleri | Şiddet mağdurlarına yönelik kolay erişilebilir psikolojik destek, danışmanlık ve kritik olay sonrası bilgilendirme (debriefing) | Travmanın etkilerinin azaltılması, iyileşme [2] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı, Meslek Örgütleri |
Şiddet bildiriminde bulunan personele güçlü kurumsal destek sağlanması (yasal, idari) | Raporlamanın teşviki, yalnız bırakılmama hissi [2] | Hastane Yönetimleri | |
Akran destek programları ve mesleki dayanışma ağlarının güçlendirilmesi (örn. TTB Yanımda) | Psikolojik destek, dayanışma [2] | Meslek Örgütleri, Hastane Yönetimleri | |
Tükenmişlikle mücadele programlarının yaygınlaştırılması | Çalışan refahının artırılması [32] | Hastane Yönetimleri, Sağlık Bakanlığı |
Bu tabloda özetlediğim çok yönlü strateji, sağlıkta şiddetin tek bir müdahaleyle çözülemeyecek kadar karmaşık ve derin bir sorun olduğunu kabul ediyor. Sorun, sağlık sisteminin yapısı, toplumsal tutumlar ve politik ortamla derinden iç içe. Bu yüzden sadece güvenlik önlemlerini artırmak veya saldırganları cezalandırmak gibi tekil çözümler yerine, yasal, kurumsal, sistemsel ve toplumsal düzeylerde eş zamanlı ve kalıcı çabaları içeren bütüncül bir yaklaşım benimsenmeli.
- Sonuç: Bulguların Toparlanması ve Daha Güvenli Bir Sağlık Ortamı İçin Yol Haritası
Sevgili dostlar, bu uzun ve detaylı incelememizde gördük ki, Türkiye’de biz sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, gerçekten de endişe verici boyutlarda ve giderek artıyor. Uluslararası karşılaştırmalar da gösterdi ki, maalesef bu konuda birçok ülkeden daha kötü durumdayız. Şiddet sadece fiziksel zarar vermekle, hatta ölüme yol açmakla kalmıyor; bizim üzerimizde ağır psikolojik yükler yaratıyor, tükenmemize, işi bırakmamıza, ülkeyi terk etmemize neden oluyor. Bu da doğrudan sizin aldığınız sağlık hizmetinin kalitesini ve hizmetlere ulaşmanızı ciddi şekilde tehdit ediyor.
Analizlerimiz gösterdi ki, sağlıkta şiddetin tek bir sebebi yok. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” gibi belirli sağlık politikalarının yarattığı sistemsel baskılar (piyasalaşma, aşırı iş yükü, yetersiz çalışma koşulları), toplumdaki genel şiddet eğilimleri, “cezasızlık kültürü”, bizi değersizleştiren politik ve medya dili, hasta-sağlık çalışanı arasındaki iletişim sorunları… Bütün bunlar karmaşık bir etkileşim içinde şiddeti körüklüyor. Mevcut önlemler, özellikle Beyaz Kod sistemi ve yasal düzenlemeler, şiddeti önlemede ve saldırganları caydırmada ne yazık ki yetersiz kalıyor. Raporlamama sorunu da, sorunun gerçek boyutlarını görmemizi ve etkili çözümler geliştirmemizi engelliyor.
Türkiye’deki sağlıkta şiddet krizi, sağlık sisteminin kendi içindeki kusurlarının (belirli politikalarla daha da kötüleşen) daha geniş toplumsal sorunlarla (cezasızlık, iletişim kültürü, politik ortam) kesiştiği noktada ortaya çıkıyor. Bu durum, sadece olay sonrası önlemlerin yetmeyeceğini, sağlık politikası önceliklerimizin, işyerinde güvenlik kültürünün, yasal olarak hesap verebilirliğin ve toplumla biz sağlık profesyonelleri arasındaki o sosyal sözleşmenin temelden yeniden düşünülmesini gerektiriyor.
Bu sorunu çözmek, tek bir kurumun veya kişinin sorumluluğunda değil. Meclisimiz, ilgili bakanlıklarımız (Sağlık, Adalet, İçişleri, Çalışma, Eğitim), hastane yönetimleri, meslek örgütleri (TTB, sendikalar vb.), üniversiteler, medya ve sivil toplum kuruluşları… Herkesin bir araya gelmesi, koordineli ve kararlı hareket etmesi şart. Yukarıda özetlediğim çok yönlü strateji (Tablo 3), bu aktörler için bir yol haritası sunuyor:
- Yasal Çerçeveyi Güçlendirmeliyiz: Saldırganları caydıracak, sağlıkta şiddeti özel olarak tanımlayacak ve cezasızlığa son verecek kapsamlı bir yasa hızla çıkarılmalı ve gerçekten uygulanmalı.
- Sağlık Sistemini İyileştirmeliyiz: Şiddeti artıran sistemsel baskıları azaltmak için sağlık politikaları gözden geçirilmeli, birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, personel sayısı artırılmalı, iş yükümüz hafifletilmeli ve çalışma koşullarımız iyileştirilmeli.
- Güvenliği Artırmalıyız: Fiziksel ve organizasyonel güvenlik önlemleri uluslararası standartlara uygun olarak güçlendirilmeli, riskler düzenli değerlendirilmeli, teknoloji kullanılmalı.
- İletişimi ve Güveni Yeniden İnşa Etmeliyiz: Biz sağlık çalışanlarına iletişim, empati, öfke kontrolü eğitimleri verilmeli, toplumda farkındalık artırılmalı, medya sorumlu yayıncılık yapmalı ve hasta-hekim arasındaki güven ilişkisi yeniden tesis edilmeli.
- Biz Sağlık Çalışanlarını Desteklemeliyiz: Şiddet gören meslektaşlarımıza kolay ulaşılabilir psikolojik ve hukuki destek verilmeli, kurumsal destek sağlanmalı ve tükenmişlikle mücadele programları yaygınlaştırılmalı.
Gelecekteki araştırmalar, uygulanan bu adımların ne kadar işe yaradığını takip etmeli, şiddetin altında yatan kültürel nedenleri daha derin incelemeli ve farklı sağlık politikalarının şiddet üzerindeki etkilerini karşılaştırmalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’de sağlıkta şiddet, acil ve kapsamlı müdahale gerektiren, sadece bizi değil tüm toplumu ilgilendiren bir halk sağlığı krizi. Bu sorunun üstesinden gelmek, sadece bizim güvenliğimizi sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda sizler için de daha sağlıklı, daha kolay ulaşılabilir ve daha güvenilir bir sağlık sisteminin temelini atacak. Bu hedefe ulaşmak için siyasi irade, kurumların kararlılığı ve en önemlisi toplumsal dayanışma şart.
Umarım bu yazı, konuyu farklı açılardan görmenize yardımcı olmuştur. Sağlık, hepimizin ortak değeri. Ve bu değerin korunması için hep birlikte hareket etmeliyiz.
Herkese sağlıklı, huzurlu ve şiddetten uzak günler dilerim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Sevgi ve saygılarımla.

İçeriklerden Haberdar Olun!
Yeni eklenen içeriklerin mail adresinize gelmesini ister misiniz?